- Kuzey Afrika’da Eskiçağ kentidir.Kyrene m.ö.631de her aileden bir erkek evlat seçilerek meydana getirilen ve Battos’un yönetimine verilen Teralı Dorlar Mısır’ın batısındaki günümüzdeki Libya’da kurulmuştur.Bir süre Battiades sülalesinden krallar tarafından yönetilmiştir.
- Kyrene kenti adını Apollon’un aşık olduğu ve Libya’ya kaçırdığı su perisi Nymphe’den almıştır.Kyrene sikkelerinde Apollon ve onun atribüslerine rastlanmaktadır.
- Kyrene coğrafi konumu ve toprağının zenginliği sayesinde kısa sürede zengin bir şehir haline geldi.
- Akdeniz ekonomisinde önemli bir rol oynamıştır.
- Kyrene’nin zenginliği tarıma dayanıyordu.Kyrene’nin bir diğer zenginliğide sapları sebze,suyu ise ilaç olarak kullanılan “SİLPHİON BİTKİSİ” idi.Bu bitki Kyrene’nin ihracatında önemli bir rol oynuyordu.Antik dünyada çok önemli olan bu bitki günümüzde üretilememektedir.
- Yunanlılar bu koloni ile sıkı ilişkiler kurmuşlardır.Kyrene kenti Yunanistan’a buğday,şarap,meyve ve silphion bitkisi satıyordu.
- Şehir M.Ö.331 de Büyük İskender tarafından alındı.Kent Ptolemaiosların hakimiyetini tanımak zorunda kalmıştır.
- Kyrene M.Ö.322 de Mısır’ın bir parçası oldu.Firavunlar Amon dinini Afrika’ya yerleştirmeye çalışmışlardır.Kent Amon dinini benimsemiştir.
- Mısır tanrısı Amon boynuzlu bir yaratık olarak gösterilmekteydi.Kyrene sikkelerinde tanrıları Zeus-Amon boynuzlu olarak gösterilmiştir.
- Kyrene kenti M.Ö 96 da Ptolemaios Apion tarafından Roma’ya miras bırakılmıştır.
- Ancak Kyrene M.Ö.74 te Roma şehri olabilmiştir.
24 Ekim 2010 Pazar
KYRENE KENTİ
KYRENE KENTİ
23 Eylül 2010 Perşembe
Kyrene Kenti ve Paralar
KYRENE KENTİ
Eski çağlarda antik bir kent olan Kyrene Kenti ve kullanılmış paralar.
• M.Ö.322-313 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Boynuzlu,sakallı Zeus Ammon var.
• Arka Tarafta:Nymphe Kyrene var.
• M.Ö.331-322 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Nike dört atlı arabayı sürmektedir.
• KYPANAI lejandı var.
• Arka Tarafta:Zeus Ammon elinde skepteri oturmakta ve yanında kartal bulunmaktadır.
• IASONOS lejandı var.
• M.Ö. 308-277 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Boynuzlu Karneios var.
• Arka Tarafta:Silphium Bitkisi ve ışık saçan güneş var.
• KYPA lejandı var.
• M.Ö.30277 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Zeus Ammon var.
• Arka Tarafta:Zeus atribütlerinden olan şimşek demeti ve ışık saçan güneş var.
• M.Ö.308-277 tarihinde basıldı.
• Ön tarafta:Apollon var.
• Arka tarafta:Apollon un atrübütlerinden olan lir var.
• KYPA lejantı var.
• M.Ö.308-277 tarihinde basıldı.
• Ön tarafta:Zeus Ammon var.
• Arka tarafta:Silphium bitkisi ve Apollon un atrübütlerinden olan üç ayaklı kazan(tripot)var.
• KYPA lejantı var.
• E harfi basan kişinin imzasını gösterir.
• M.ö.300-277 tarihinde basıldı.
• Ön tarafta:Karneios var.
• Arka tarafta:Palmiye ağacı ve silphium bitkisi var.
• KYPA lejantı var.
• H harfi basan kişinin imzasıdır.
• M.Ö.485-475 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Nymph(Apollo’nun kaçırdığı Teselyalı bayan,adını Kyrene’ye vermiştir.Silphium bitkisini tutuyor.
• Silphium Bitkisi:Sapları sebze,suyu ilaç olarak kullanılan Antik dünyada önemli bir bitki.
• Arka Tarafta:Boynuzlu olarak gösterilen Zeus Ammon.
• Ammon:Eski Mısır’ın dinsel tarihinde önemli rol oynamıştır.Boynuzlu olarak gösterilir.
• M.Ö.470-440 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Kyrene Kenti’nin tarımında önemli bir yeri olan Silphium Bitkisi.
• Arka Tarafta:Zeus Ammon
• M.Ö.435-375 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Silphium Bitkisi
• Arka Tarafta:Zeus Ammon.
• M.Ö.331-322 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Nymph Kyrene var.
• Arka Tarafta:Karneios(Dorlar’ın eski tanrısı) var.
• M.Ö.331-322 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:At üstünde Magistrate(sulh hakimi) var.
• KYPA(KYRE) lejandı var.KYPA lejandı basılan kentin adını ifade etmektedir.
• Arka Tarafta:Silphium Bitkisi var.
• Kyrene’ye ait olduğunu gösteren KYPANA(Kyrene) lejandı var.
• M.Ö.331-322 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Magistrat Aristagoras(Sulh Hakimi) dört atlı arabayı sürmektedir.
• Arka Tarafta:Zeus Ammon ve koç var.
• KYPANAION lejandı var.Bu lejand Kyrenelilerin anlamına gelmektedir.
• M.Ö.322-313 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Magistrate Polianthes üç atlı arabayı sürmektedir.
• KYPANAION lejantı var.Bu lejand Kyrenelilere ait olduğunu gösterir.
• Arka Tarafta:Zeus Ammon’nun elinde skepter var.
• M.Ö.322-313 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Nike(Zafer Tanrıçası) dört atlı arabayı sürmektedir.Ayrıca ışık saçan güneş(Argead Sülalesinin simgesi) var.
• KYPANAION lejandı var.
• Arka Tarafta:Zeus Ammon oturur vaziyette sağ elinde kartalı var.
Eski çağlarda antik bir kent olan Kyrene Kenti ve kullanılmış paralar.
• M.Ö.322-313 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Boynuzlu,sakallı Zeus Ammon var.
• Arka Tarafta:Nymphe Kyrene var.
• M.Ö.331-322 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Nike dört atlı arabayı sürmektedir.
• KYPANAI lejandı var.
• Arka Tarafta:Zeus Ammon elinde skepteri oturmakta ve yanında kartal bulunmaktadır.
• IASONOS lejandı var.
• M.Ö. 308-277 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Boynuzlu Karneios var.
• Arka Tarafta:Silphium Bitkisi ve ışık saçan güneş var.
• KYPA lejandı var.
• M.Ö.30277 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Zeus Ammon var.
• Arka Tarafta:Zeus atribütlerinden olan şimşek demeti ve ışık saçan güneş var.
• M.Ö.308-277 tarihinde basıldı.
• Ön tarafta:Apollon var.
• Arka tarafta:Apollon un atrübütlerinden olan lir var.
• KYPA lejantı var.
• M.Ö.308-277 tarihinde basıldı.
• Ön tarafta:Zeus Ammon var.
• Arka tarafta:Silphium bitkisi ve Apollon un atrübütlerinden olan üç ayaklı kazan(tripot)var.
• KYPA lejantı var.
• E harfi basan kişinin imzasını gösterir.
• M.ö.300-277 tarihinde basıldı.
• Ön tarafta:Karneios var.
• Arka tarafta:Palmiye ağacı ve silphium bitkisi var.
• KYPA lejantı var.
• H harfi basan kişinin imzasıdır.
• M.Ö.485-475 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Nymph(Apollo’nun kaçırdığı Teselyalı bayan,adını Kyrene’ye vermiştir.Silphium bitkisini tutuyor.
• Silphium Bitkisi:Sapları sebze,suyu ilaç olarak kullanılan Antik dünyada önemli bir bitki.
• Arka Tarafta:Boynuzlu olarak gösterilen Zeus Ammon.
• Ammon:Eski Mısır’ın dinsel tarihinde önemli rol oynamıştır.Boynuzlu olarak gösterilir.
• M.Ö.470-440 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Kyrene Kenti’nin tarımında önemli bir yeri olan Silphium Bitkisi.
• Arka Tarafta:Zeus Ammon
• M.Ö.435-375 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Silphium Bitkisi
• Arka Tarafta:Zeus Ammon.
• M.Ö.331-322 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Nymph Kyrene var.
• Arka Tarafta:Karneios(Dorlar’ın eski tanrısı) var.
• M.Ö.331-322 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:At üstünde Magistrate(sulh hakimi) var.
• KYPA(KYRE) lejandı var.KYPA lejandı basılan kentin adını ifade etmektedir.
• Arka Tarafta:Silphium Bitkisi var.
• Kyrene’ye ait olduğunu gösteren KYPANA(Kyrene) lejandı var.
• M.Ö.331-322 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Magistrat Aristagoras(Sulh Hakimi) dört atlı arabayı sürmektedir.
• Arka Tarafta:Zeus Ammon ve koç var.
• KYPANAION lejandı var.Bu lejand Kyrenelilerin anlamına gelmektedir.
• M.Ö.322-313 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Magistrate Polianthes üç atlı arabayı sürmektedir.
• KYPANAION lejantı var.Bu lejand Kyrenelilere ait olduğunu gösterir.
• Arka Tarafta:Zeus Ammon’nun elinde skepter var.
• M.Ö.322-313 tarihinde basıldı.
• Ön Tarafta:Nike(Zafer Tanrıçası) dört atlı arabayı sürmektedir.Ayrıca ışık saçan güneş(Argead Sülalesinin simgesi) var.
• KYPANAION lejandı var.
• Arka Tarafta:Zeus Ammon oturur vaziyette sağ elinde kartalı var.
SEDDÜLBAHİR MUHAREBELERİ
SEDDÜLBAHİR MUHAREBELERİ
İtilaf kuvvetleri Çanakkale’yi denizden geçemeyeceklerini anlamışlardı. Kara kuvvetleriyle Gelibolu Yarımadası’nı işgal edip boğazın Avrupa yakasındaki Türk Tabyalarını susturup boğazdaki Türk mayınlarını temizleyip donanmalarını Marmara’ya geçirip İstanbul’u işgal etmeyi düşünmüşlerdir.
Gelibolu Yarımadası’nda çıkarma yapmak için 2 bölge vardı:
1-Seddülbahir
2-Arıburnu Koyları
İlk çıkartma Seddülbahir’e olmuştur. Hedef Alçıtepe’yi ele geçirerek Kilitbahir Platosuna ilerlemek ve buradaki merkez tabyaları susturmaktı. Böylece boğaz giriş bölgesi elde edilecekti.
25 nisan 1915’te 5 yönden çıkarma yapılması düşünülmüştür:
1-Sarıtepe Güneyi (Y)
2-ikiz Koyu (X)
3-Teke Koyu (W)
4-Ertuğrul Koyu (V)
5-Morto Koyu (S)
Müttefik Donanmasına bağlı savaş gemilerinin yaptığı bombardıman çok şiddetli olmuştur.Ancak Türk bataryaları ve kuvvetleri imha olunamadığından İngiliz birlikleri ağır kayıplar vermiştir. Bu da müttefik kuvvetleri arasında büyük bir şaşkınlığa neden olmuştur.
Temmuz 1915 sonuna kadar çok kanlı geçen süngü hücumları ve karşı hücumlarla süren Kirte - Kerevizdere - Zığındere Muharebeleri özellikle Türk Birliklerinin müttefik donanmasının ateşinden korunmak amacıyla gece yaptıkları süngü hücumları şeklinde olmuştur.Bu bölgede işgal kuvvetleri 3-4 km’lik bir arazide tutunabilmişlerdir. Alçıtepe ve Kirte ele geçirilememiştir.
SEDDÜLBAHİR KALESİ (KALE-İ SULTANİYE)
Seddülbahir Kalesi Rumeli kıyısında Gelibolu Yarımadası’nın Ege Denizi’ne bakan ucunda bulunmaktadır. Anadolu Yakası’nda tam karşısında bulunan Kumkale’yle birlikte inşa edilmiştir.
1659’da IV.Mehmet Dönemi’nde Frenk Ahmet Paşa’nın Mimar Mustafa Ağa’ya yaptırmış olduğu kaledir.Kale yapımı için gerekli para Valide Hatice Sultan tarafından karşılandığı için kaleye Kale-i Sultaniye adı verilmiştir.
Burada hazırladığı bir filo ile 1657’de Çanakkale Boğazı’nda 3 gün süren bir deniz savaşını ardından Topçu Kara Ahmet Ağa’nın Venedik Amirali Meriko’nun gemisine attığı bir gülle Venediklileri yenilgiye uğratmış ve Bozcaada’dan çekilmelerini sağlamıştır.
Bu savaşta mevcut kalelerin düşman saldırılarına yetmediği anlaşıldığından III.Murat zamanında boğazın tahkimine başlanmıştır. Mimar Mustafa paşa Ağa, Frenk Ahmet Paşa yönetiminde faaliyete geçirilerek Rumeli kıyısında Seddülbahir Kalesi, Anadolu kıyısında Kumkale inşasına başlanmıştır.
Kale Çanakkale Savaşlarında Topçu Yarbayı Mecit Bey komutasında Ertuğrul Koyu’na İngilizler’in 19 - 25 şubat 1915’te yaptığı çıkarmaya karşı koymuştur.
SEDDÜLBAHİR TABYASI
Kale içinde 4 tane tabya bulunmaktadır.
2 tanesi Kumkale (Kale-i Hakaniye)’ye bakmaktadır. Diğer ikisi Ertuğrul Koyuna bakmaktadır.
Askerlerin barınmasından cephane muhafazasına kadar birçok amaçla kullanılmışlardır.
Burada;
2 adet 11 pusluk (28 cm çapında)
4 adet 9,4 pusluk (24 cm çapında)
Alman KRUP marka çakma toplar kullanılmıştır.
İtilaf kuvvetleri Çanakkale’yi denizden geçemeyeceklerini anlamışlardı. Kara kuvvetleriyle Gelibolu Yarımadası’nı işgal edip boğazın Avrupa yakasındaki Türk Tabyalarını susturup boğazdaki Türk mayınlarını temizleyip donanmalarını Marmara’ya geçirip İstanbul’u işgal etmeyi düşünmüşlerdir.
Gelibolu Yarımadası’nda çıkarma yapmak için 2 bölge vardı:
1-Seddülbahir
2-Arıburnu Koyları
İlk çıkartma Seddülbahir’e olmuştur. Hedef Alçıtepe’yi ele geçirerek Kilitbahir Platosuna ilerlemek ve buradaki merkez tabyaları susturmaktı. Böylece boğaz giriş bölgesi elde edilecekti.
25 nisan 1915’te 5 yönden çıkarma yapılması düşünülmüştür:
1-Sarıtepe Güneyi (Y)
2-ikiz Koyu (X)
3-Teke Koyu (W)
4-Ertuğrul Koyu (V)
5-Morto Koyu (S)
Müttefik Donanmasına bağlı savaş gemilerinin yaptığı bombardıman çok şiddetli olmuştur.Ancak Türk bataryaları ve kuvvetleri imha olunamadığından İngiliz birlikleri ağır kayıplar vermiştir. Bu da müttefik kuvvetleri arasında büyük bir şaşkınlığa neden olmuştur.
Temmuz 1915 sonuna kadar çok kanlı geçen süngü hücumları ve karşı hücumlarla süren Kirte - Kerevizdere - Zığındere Muharebeleri özellikle Türk Birliklerinin müttefik donanmasının ateşinden korunmak amacıyla gece yaptıkları süngü hücumları şeklinde olmuştur.Bu bölgede işgal kuvvetleri 3-4 km’lik bir arazide tutunabilmişlerdir. Alçıtepe ve Kirte ele geçirilememiştir.
SEDDÜLBAHİR KALESİ (KALE-İ SULTANİYE)
Seddülbahir Kalesi Rumeli kıyısında Gelibolu Yarımadası’nın Ege Denizi’ne bakan ucunda bulunmaktadır. Anadolu Yakası’nda tam karşısında bulunan Kumkale’yle birlikte inşa edilmiştir.
1659’da IV.Mehmet Dönemi’nde Frenk Ahmet Paşa’nın Mimar Mustafa Ağa’ya yaptırmış olduğu kaledir.Kale yapımı için gerekli para Valide Hatice Sultan tarafından karşılandığı için kaleye Kale-i Sultaniye adı verilmiştir.
Burada hazırladığı bir filo ile 1657’de Çanakkale Boğazı’nda 3 gün süren bir deniz savaşını ardından Topçu Kara Ahmet Ağa’nın Venedik Amirali Meriko’nun gemisine attığı bir gülle Venediklileri yenilgiye uğratmış ve Bozcaada’dan çekilmelerini sağlamıştır.
Bu savaşta mevcut kalelerin düşman saldırılarına yetmediği anlaşıldığından III.Murat zamanında boğazın tahkimine başlanmıştır. Mimar Mustafa paşa Ağa, Frenk Ahmet Paşa yönetiminde faaliyete geçirilerek Rumeli kıyısında Seddülbahir Kalesi, Anadolu kıyısında Kumkale inşasına başlanmıştır.
Kale Çanakkale Savaşlarında Topçu Yarbayı Mecit Bey komutasında Ertuğrul Koyu’na İngilizler’in 19 - 25 şubat 1915’te yaptığı çıkarmaya karşı koymuştur.
SEDDÜLBAHİR TABYASI
Kale içinde 4 tane tabya bulunmaktadır.
2 tanesi Kumkale (Kale-i Hakaniye)’ye bakmaktadır. Diğer ikisi Ertuğrul Koyuna bakmaktadır.
Askerlerin barınmasından cephane muhafazasına kadar birçok amaçla kullanılmışlardır.
Burada;
2 adet 11 pusluk (28 cm çapında)
4 adet 9,4 pusluk (24 cm çapında)
Alman KRUP marka çakma toplar kullanılmıştır.
21 Ağustos 2010 Cumartesi
Atatürk İlkeleri
ATATÜRK İLKELERİ
A- TEMEL İLKELER
1-CUMHURİYETÇİLİK
2-MİLLİYETÇİLİK
3-HALKÇILIK
4-LAİKLİK
5-DEVLETÇİLİK
6-İNKILAPÇILIK
NOT: Altı temel ilke 5 Şubat 1937’de çıkarılan bir kararla Anayasa’ya alınmıştır.
B- BÜTÜNLEYİCİ İLKELER
HAZIRLAYAN
SEMRA KASAP
A- TEMEL İLKELER
1-CUMHURİYETÇİLİK
2-MİLLİYETÇİLİK
3-HALKÇILIK
4-LAİKLİK
5-DEVLETÇİLİK
6-İNKILAPÇILIK
NOT: Altı temel ilke 5 Şubat 1937’de çıkarılan bir kararla Anayasa’ya alınmıştır.
B- BÜTÜNLEYİCİ İLKELER
HAZIRLAYAN
SEMRA KASAP
BÜTÜNLEYİCİ İLKELER
B- BÜTÜNLEYİCİ İLKELER
1- Milli Egemenlik : Devlet yönetiminde en üstün gücün doğrudan millete ait olduğunu ortaya koymasıyla Cumhuriyetçilik ilkesini bütünler
2- Özgürlük ve Bağımsızlık: Devletin bağımsızlığı, milletin özgürlüğü esastır.Bu bakımdan Milliyetçilik ilkesini bütünler
3- Yurtta Sulh Cihanda Sulh: Milletin hayatı, ülkenin bağımsızlığı tehlikeye girmedikçe savaştan uzak kalmak, barışçı olmak, dünya barışının devamını sağlama yolunda çalışmak esastır.Bu bakımdan Halkçılık ilkesiyle bütünleşmektedir.
UYARI : Türkiye’nin Milletler Cemiyetine üye olması, Balkan Antantı’na katılması ve Sadabat Paktı’nın kuruluşunda yer alması Yurtta Sulh Cihanda Sulh ilkesiyle ilgilidir.
4- Akılcılık ve Bilimsellik : Hukuk, eğitim,toplumsal ve ekonomik hayatın belirleyicisidir.Laiklik ilkesinin bütünleyicisidir.
5- Çağdaşlaşma ve Bilimsellik: Çağdaş kurumların Batı’da olduğu şekliyle alınması prensibini benimsemiştir.Modernleşme esastır.Bu bakımdan İnkılapçılık ilkesiyle bütünleşir
6- İnsan ve İnsanlık Sevgisi : Bütün milletlerin bir arada ve işbirliği içinde olmasını ister.Bütün ilkeleri bütünleyen ilkedir.
1- Milli Egemenlik : Devlet yönetiminde en üstün gücün doğrudan millete ait olduğunu ortaya koymasıyla Cumhuriyetçilik ilkesini bütünler
2- Özgürlük ve Bağımsızlık: Devletin bağımsızlığı, milletin özgürlüğü esastır.Bu bakımdan Milliyetçilik ilkesini bütünler
3- Yurtta Sulh Cihanda Sulh: Milletin hayatı, ülkenin bağımsızlığı tehlikeye girmedikçe savaştan uzak kalmak, barışçı olmak, dünya barışının devamını sağlama yolunda çalışmak esastır.Bu bakımdan Halkçılık ilkesiyle bütünleşmektedir.
UYARI : Türkiye’nin Milletler Cemiyetine üye olması, Balkan Antantı’na katılması ve Sadabat Paktı’nın kuruluşunda yer alması Yurtta Sulh Cihanda Sulh ilkesiyle ilgilidir.
4- Akılcılık ve Bilimsellik : Hukuk, eğitim,toplumsal ve ekonomik hayatın belirleyicisidir.Laiklik ilkesinin bütünleyicisidir.
5- Çağdaşlaşma ve Bilimsellik: Çağdaş kurumların Batı’da olduğu şekliyle alınması prensibini benimsemiştir.Modernleşme esastır.Bu bakımdan İnkılapçılık ilkesiyle bütünleşir
6- İnsan ve İnsanlık Sevgisi : Bütün milletlerin bir arada ve işbirliği içinde olmasını ister.Bütün ilkeleri bütünleyen ilkedir.
İNKILAPÇILIK
6- İNKILAPÇILIK
• İnkılap, bir toplumun önemli kurumlarını kısa bir süre içinde değiştirip kendini yenileştirmesidir,
• Temel hedefi her yönüyle çağdaş bir toplum meydana getirmektir,
• Çağdaşlaşma ve Batılılaşma alanında yapılan bir inkılaptır,
• Bütün inkılapları kapsar.
• İnkılap, bir toplumun önemli kurumlarını kısa bir süre içinde değiştirip kendini yenileştirmesidir,
• Temel hedefi her yönüyle çağdaş bir toplum meydana getirmektir,
• Çağdaşlaşma ve Batılılaşma alanında yapılan bir inkılaptır,
• Bütün inkılapları kapsar.
DEVLETÇİLİK
5-DEVLETÇİLİK
• Türkiye’nin kendine özgü bir ekonomi siyasetidir,
• Fazla üretime geçerek toplumun ihtiyaçları karşılanmıştır,
• Karma bir ekonomiyi ön görmektedir,
• İşletmelerimiz yabancıların elinden alınarak millileştirilmiştir,
• Devlet, sermayesi olanlara üretime katılma serbestliği tanımıştır,
• Planlı ekonomiyi ön görür,
• Ekonomi alanında yapılmıştır.
NOT: Büyük bir savaştan (Kurtuluş Savaşı) çıkmış olan halkın elinde yeterli sermaye olmayışı nedeniyle Devletçilik ilkesi benimsenmiştir.Bu politikanın uygulanması zorunluluğun sonucudur.
Devletçilik ile İlgili Yapılan İnkılaplar
• Türkiye İş Bankası’nın kurulması,
• Teşvik-i Sanayi yasasının çıkarılması,
• I.Beş Yıllık Kalkınma Planı,
• Yabancı yatırımların millileştirilmesi,
• Merkez Bankası’nın kurulması,
• Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin kurulması.
• Türkiye’nin kendine özgü bir ekonomi siyasetidir,
• Fazla üretime geçerek toplumun ihtiyaçları karşılanmıştır,
• Karma bir ekonomiyi ön görmektedir,
• İşletmelerimiz yabancıların elinden alınarak millileştirilmiştir,
• Devlet, sermayesi olanlara üretime katılma serbestliği tanımıştır,
• Planlı ekonomiyi ön görür,
• Ekonomi alanında yapılmıştır.
NOT: Büyük bir savaştan (Kurtuluş Savaşı) çıkmış olan halkın elinde yeterli sermaye olmayışı nedeniyle Devletçilik ilkesi benimsenmiştir.Bu politikanın uygulanması zorunluluğun sonucudur.
Devletçilik ile İlgili Yapılan İnkılaplar
• Türkiye İş Bankası’nın kurulması,
• Teşvik-i Sanayi yasasının çıkarılması,
• I.Beş Yıllık Kalkınma Planı,
• Yabancı yatırımların millileştirilmesi,
• Merkez Bankası’nın kurulması,
• Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin kurulması.
LAİKLİK
4- LAİKLİK
• Devlet yönetiminde dini kurallara yer vermemektedir,
• Devletin resmi dini yoktur,
• Din ve vicdan özgürlüğünü savunur,
• Din devlet işlerine ve politikaya alet edilemez,
• Hukuk alanında yapılmış olan bir inkılaptır.
Laiklik ile İlgili Yapılan İnkılaplar
• Saltanatın ve halifeliğin kaldırılması,
• Medreselerin kapatılması,
• Şer’iye ve Evkaf Vekaleti’nin kaldırılması,
• Tekke,zaviye ve türbelerin kapatılması,
• Medeni Kanunu’nun kabulü,
• 1928’de Anayasa’dan “Devletin dini İslam’dır” maddesinin çıkarılması,
• 1937’de laikliğin ilke olarak anayasaya alınması,
• Dinsel ünvanların ve kıyafetlerin yasaklanması.
• Devlet yönetiminde dini kurallara yer vermemektedir,
• Devletin resmi dini yoktur,
• Din ve vicdan özgürlüğünü savunur,
• Din devlet işlerine ve politikaya alet edilemez,
• Hukuk alanında yapılmış olan bir inkılaptır.
Laiklik ile İlgili Yapılan İnkılaplar
• Saltanatın ve halifeliğin kaldırılması,
• Medreselerin kapatılması,
• Şer’iye ve Evkaf Vekaleti’nin kaldırılması,
• Tekke,zaviye ve türbelerin kapatılması,
• Medeni Kanunu’nun kabulü,
• 1928’de Anayasa’dan “Devletin dini İslam’dır” maddesinin çıkarılması,
• 1937’de laikliğin ilke olarak anayasaya alınması,
• Dinsel ünvanların ve kıyafetlerin yasaklanması.
HALKÇILIK
3- HALKÇILIK
• Halkçılık; halkın kendini yönetmesi özelliği ile Cumhuriyetçiliğin, vatandaşın huzuru için çalışma prensibiyle Milliyetçiliğin doğal bir sonucudur.
CUMHURİYETÇİLİK + MİLLİYETÇİLİK = HALKÇILIK
• Halkın bütün fertleri kanun önünde eşittir.
• Sosyal ve toplumsal alanda yapılan bir inkılaptır.
Halkçılık ile İlgili Yapılan İnkılaplar
• Aşar Vergisi’nin kaldırılması,
• Toprak Reformu düşüncesi,
• Medeni Kanunu’nun kabulü,
• Kadınlara siyasal haklar verilmesi,
• Soyadı Kanunu’nun çıkarılması.
• Halkçılık; halkın kendini yönetmesi özelliği ile Cumhuriyetçiliğin, vatandaşın huzuru için çalışma prensibiyle Milliyetçiliğin doğal bir sonucudur.
CUMHURİYETÇİLİK + MİLLİYETÇİLİK = HALKÇILIK
• Halkın bütün fertleri kanun önünde eşittir.
• Sosyal ve toplumsal alanda yapılan bir inkılaptır.
Halkçılık ile İlgili Yapılan İnkılaplar
• Aşar Vergisi’nin kaldırılması,
• Toprak Reformu düşüncesi,
• Medeni Kanunu’nun kabulü,
• Kadınlara siyasal haklar verilmesi,
• Soyadı Kanunu’nun çıkarılması.
MİLLİYETÇİLİK
2-MİLLİYETÇİLİK
• Milli birlik ve beraberliği amaçlar,
• Ülke çıkarlarını ve bütünlüğünü korumak temel hedeftir,
• Irkçılığa karşıdır,
• Din birliğine dayanmaz,
• Sınıf ayrımını reddeder,
• Kültür,eğitim,kimlik alanında yapılmıştır,
• “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözüyle ifade edilmiştir.
Milliyetçilik İle İlgili Yapılan İnkılaplar
• TBMM’nin açılması,
• Kapitülasyonların kaldırılması,
• Kabotaj Kanunu’nun çıkarılması,
• İşletmelerin millileştirilmesi,
• Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulü,
• Türk Dil Kurumu’nun açılması
• Türk Tarih Kurumu’nun açılması.
• Milli birlik ve beraberliği amaçlar,
• Ülke çıkarlarını ve bütünlüğünü korumak temel hedeftir,
• Irkçılığa karşıdır,
• Din birliğine dayanmaz,
• Sınıf ayrımını reddeder,
• Kültür,eğitim,kimlik alanında yapılmıştır,
• “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözüyle ifade edilmiştir.
Milliyetçilik İle İlgili Yapılan İnkılaplar
• TBMM’nin açılması,
• Kapitülasyonların kaldırılması,
• Kabotaj Kanunu’nun çıkarılması,
• İşletmelerin millileştirilmesi,
• Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulü,
• Türk Dil Kurumu’nun açılması
• Türk Tarih Kurumu’nun açılması.
CUMHURİYETÇİLİK
1-CUMHURİYETÇİLİK
• Milli Egemenliğe dayanır
• Bir anayasa ve kanun üstünlüğü vardır
• Egemenlik toplumun tümüne aittir
• Siyasi alanda bir inkılaptır
Cumhuriyetçilik ile ilgili Yapılan İnkılaplar
• TBMM’nin açılması
• Saltanatın kaldırılması
• Cumhuriyetin ilanı
• Halifeliğin kaldırılması
• Ordunun siyasetten ayrılması
• Kadına seçme ve seçilme hakkının verilmesi
• Milli Egemenliğe dayanır
• Bir anayasa ve kanun üstünlüğü vardır
• Egemenlik toplumun tümüne aittir
• Siyasi alanda bir inkılaptır
Cumhuriyetçilik ile ilgili Yapılan İnkılaplar
• TBMM’nin açılması
• Saltanatın kaldırılması
• Cumhuriyetin ilanı
• Halifeliğin kaldırılması
• Ordunun siyasetten ayrılması
• Kadına seçme ve seçilme hakkının verilmesi
ATATÜRK İLKELERİ
ATATÜRK İLKELERİ
İlkeler çağın gereklerine göre Türk ulusunun mutluluğunu, refahını ve huzurunu sağlamak amacıyla kurulmuştur.
İLKELERİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Türk Milliyetçiliği esasına dayanır,
Türk toplumunun ihtiyaçlarından doğmuştur,
İlkelerin kabulünde herhangi bir dış baskı yoktur,
Gücünü Türk Tarihi ve Türk Töresinden almıştır,
Akıl, mantık ve bilimsel doğrulara dayanır,
İlkeler bir bütündür ayrı ayrı değerlendirilemez,
Türk Milletini çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmayı amaçlar.
İLKELERİN DAYANDIĞI TEMEL ESASLAR
Milli Birlik ve Beraberlik
Milli Tarih ve Milli Dil Anlayışı
Bağımsızlık ve Özgürlük
Vatan ve Millet Sevgisi
Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak
Akılcılık, bilimsellik ve girişimcilik.
İLKELER 2 BAŞLIK ALTINDA İNCELENİR
1-TEMEL İLKELER
2-BÜTÜNLEYİCİ İLKELER
TEMEL İLKELER --- BÜTÜNLEYİCİ İLKELER
1-Cumhuriyetçilik --- Milli Egemenlik
2-Milliyetçilik --- Ulusal Bağımsızlık
3-Halkçılık --- Yurtta Sulh Cihanda Sulh
4-Laiklik --- Akılcılık ve Bilimsellik
5-İnkılapçılık --- Çağdaşlık ve Batılılaşma
6-Devletçilik --- Ülke kalkınması
İlkeler çağın gereklerine göre Türk ulusunun mutluluğunu, refahını ve huzurunu sağlamak amacıyla kurulmuştur.
İLKELERİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
Türk Milliyetçiliği esasına dayanır,
Türk toplumunun ihtiyaçlarından doğmuştur,
İlkelerin kabulünde herhangi bir dış baskı yoktur,
Gücünü Türk Tarihi ve Türk Töresinden almıştır,
Akıl, mantık ve bilimsel doğrulara dayanır,
İlkeler bir bütündür ayrı ayrı değerlendirilemez,
Türk Milletini çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmayı amaçlar.
İLKELERİN DAYANDIĞI TEMEL ESASLAR
Milli Birlik ve Beraberlik
Milli Tarih ve Milli Dil Anlayışı
Bağımsızlık ve Özgürlük
Vatan ve Millet Sevgisi
Çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak
Akılcılık, bilimsellik ve girişimcilik.
İLKELER 2 BAŞLIK ALTINDA İNCELENİR
1-TEMEL İLKELER
2-BÜTÜNLEYİCİ İLKELER
TEMEL İLKELER --- BÜTÜNLEYİCİ İLKELER
1-Cumhuriyetçilik --- Milli Egemenlik
2-Milliyetçilik --- Ulusal Bağımsızlık
3-Halkçılık --- Yurtta Sulh Cihanda Sulh
4-Laiklik --- Akılcılık ve Bilimsellik
5-İnkılapçılık --- Çağdaşlık ve Batılılaşma
6-Devletçilik --- Ülke kalkınması
3 Ağustos 2010 Salı
TARİHÇİLERİN DİLİNDEN İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI
TARİHÇİLERİN DİLİNDEN İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI
1. Türk Siyaset Adamı ve Tarihçisi Hikmet Bayur’un Düşünceleri
Mustafa Kemal Atatürk tarafından beğenilen, değer verilen, sevilen bir bilim adamıdır. Başkanlık ettiği toplantılarda inancını gizlemeyen ve değiştirmeyen bir insandı. Görüşleri Atatürk’ün görüşlerine uymasa bile direnmesi bildiği için Atatürk bu içtenliğini çok beğenirdi.
Tarih yazarlarınca siyasi ve askerlikle ilgili olayları anmakla yetinmemiştir.Yönetimsel, ekonomik ve kültürel yönlere de ağırlık vermiştir.Atatürk’ün de önem verdiği konu buydu.Bu iş çok zor ve emek isteyen bir işti.İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu işin Osmanlı’ya ait kısmını üzerine almış ve çok güzel bir şekilde bu işi başarmıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, bir bilim adamında bulunması gereken bütün özellikleri kendinde toplamıştır. Güçlü bir görüş ve sezgi gücüne sahiptir.Bu sezgi gücü ona doğruyu yanlıştan ayırt etmesine yardımcı olmuştur. Önceden verilmiş hükümlere bağlanıp incelediği durum ve olayları o bilgilerin ışığında görmekten sakınmıştır. Onun bu yoldaki anlayışını kendisinin şu sözünden anlamak mümkündür : “müşahedelerin tesiri altında kalarak işe biraz da siyâset ve his karıştırarak süratle karar vermek fazla bir cüret ve gayretkeşlik olur ve tabii olarak hiçbir ilmî kıymeti haiz olmaz”.
Üstad tarih yazarken siyasetten ve histen sıyrılmasını bilmiştir. Bunu da İttihat ve Terakki cemiyetine girmiş olmasına rağmen tarih incelemelerine başladıktan sonra karşılaştığı belgeler üzerine o cemiyeti eleştirmesiyle göstermiştir.
Onun tarih bilgisi çok geniştir.Bu nedenle incelediği olayları ayrı olay olarak değerlendirmeyip diğer olaylarla ilgisini de ele alıp olayı bütün yönleriyle aydınlatabilecek yeteneğe sahipti.
O, alçak gönüllüdür ve her eleştiriyi açık bir fikir ile karşılayıp onun üzerinde iyi niyetle tartışmaya her zaman açık olmuştur.
2. Prof. Dr. Afet İnan’ın İsmail Hakkı Uzunçarşılı Hakkındaki Düşünceleri
Afet İnan Türk Tarihçi ve Sosyoloji Profösörü’ dür. Aynı zamanda Atatürk’ün manevi kızıdır. Türk Tarih Kurumu’nun kuruluş günlerinde Türk Tarihi üzerinde konuşuluyordu. Özellikle işlenmemiş konular, bilinmeyen belgelerin üzerinde incelemeler yapılması öngörülüyordu. Afet İnan bu konularda oldukça istekliydi ve Türk Tarihimizde medeniyet konularını öğrenmek istiyordu. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’yı bu çalışmalar sırasında tanımıştır.
Özellikle İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Anadolu Beyliklerinin, Selçukluların ve Osmanlı Devleti’nin devlet teşkilatı, fikir hareketleri ve ekonomik hayatları üzerindeki yazıları ve incelemelerini çok ilgi çekici bulmuştur ve bunlardan yararlanmıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Osmanlı İmparatorluğu’nun dayandığı esasları ve idare sisteminin zamanın şartlarına uygunluğunu ve hakim olduğu ülkelerdeki sistemlerden üstünlüğünü belirtmiştir. Türk-Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresini ve varlığını belgelere dayalı olarak vermiştir. Türk Tarih Kurumu’nun yayınlar listesinde bu konularla ilgili 12 kitap İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya aittir. Arşiv belgelerini titizlikle inceleyerek tarih hazinemize değerli katkılarda bulunmuştur. Cenevre Üniversitesinde lisans ödevi olarak hazırladığım Osmanlı Devri Ekonomik Tarihi için arşiv belgelerinden birkaç tanesini bulup Afet İnan’a göndermiştir.
Afet İnan, İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Tarih bilgisinden oldukça faydalanmış ve kendisine yardımlarından dolayı teşekkürlerini sunmuştur.
1. Türk Siyaset Adamı ve Tarihçisi Hikmet Bayur’un Düşünceleri
Mustafa Kemal Atatürk tarafından beğenilen, değer verilen, sevilen bir bilim adamıdır. Başkanlık ettiği toplantılarda inancını gizlemeyen ve değiştirmeyen bir insandı. Görüşleri Atatürk’ün görüşlerine uymasa bile direnmesi bildiği için Atatürk bu içtenliğini çok beğenirdi.
Tarih yazarlarınca siyasi ve askerlikle ilgili olayları anmakla yetinmemiştir.Yönetimsel, ekonomik ve kültürel yönlere de ağırlık vermiştir.Atatürk’ün de önem verdiği konu buydu.Bu iş çok zor ve emek isteyen bir işti.İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu işin Osmanlı’ya ait kısmını üzerine almış ve çok güzel bir şekilde bu işi başarmıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, bir bilim adamında bulunması gereken bütün özellikleri kendinde toplamıştır. Güçlü bir görüş ve sezgi gücüne sahiptir.Bu sezgi gücü ona doğruyu yanlıştan ayırt etmesine yardımcı olmuştur. Önceden verilmiş hükümlere bağlanıp incelediği durum ve olayları o bilgilerin ışığında görmekten sakınmıştır. Onun bu yoldaki anlayışını kendisinin şu sözünden anlamak mümkündür : “müşahedelerin tesiri altında kalarak işe biraz da siyâset ve his karıştırarak süratle karar vermek fazla bir cüret ve gayretkeşlik olur ve tabii olarak hiçbir ilmî kıymeti haiz olmaz”.
Üstad tarih yazarken siyasetten ve histen sıyrılmasını bilmiştir. Bunu da İttihat ve Terakki cemiyetine girmiş olmasına rağmen tarih incelemelerine başladıktan sonra karşılaştığı belgeler üzerine o cemiyeti eleştirmesiyle göstermiştir.
Onun tarih bilgisi çok geniştir.Bu nedenle incelediği olayları ayrı olay olarak değerlendirmeyip diğer olaylarla ilgisini de ele alıp olayı bütün yönleriyle aydınlatabilecek yeteneğe sahipti.
O, alçak gönüllüdür ve her eleştiriyi açık bir fikir ile karşılayıp onun üzerinde iyi niyetle tartışmaya her zaman açık olmuştur.
2. Prof. Dr. Afet İnan’ın İsmail Hakkı Uzunçarşılı Hakkındaki Düşünceleri
Afet İnan Türk Tarihçi ve Sosyoloji Profösörü’ dür. Aynı zamanda Atatürk’ün manevi kızıdır. Türk Tarih Kurumu’nun kuruluş günlerinde Türk Tarihi üzerinde konuşuluyordu. Özellikle işlenmemiş konular, bilinmeyen belgelerin üzerinde incelemeler yapılması öngörülüyordu. Afet İnan bu konularda oldukça istekliydi ve Türk Tarihimizde medeniyet konularını öğrenmek istiyordu. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’yı bu çalışmalar sırasında tanımıştır.
Özellikle İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Anadolu Beyliklerinin, Selçukluların ve Osmanlı Devleti’nin devlet teşkilatı, fikir hareketleri ve ekonomik hayatları üzerindeki yazıları ve incelemelerini çok ilgi çekici bulmuştur ve bunlardan yararlanmıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Osmanlı İmparatorluğu’nun dayandığı esasları ve idare sisteminin zamanın şartlarına uygunluğunu ve hakim olduğu ülkelerdeki sistemlerden üstünlüğünü belirtmiştir. Türk-Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresini ve varlığını belgelere dayalı olarak vermiştir. Türk Tarih Kurumu’nun yayınlar listesinde bu konularla ilgili 12 kitap İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya aittir. Arşiv belgelerini titizlikle inceleyerek tarih hazinemize değerli katkılarda bulunmuştur. Cenevre Üniversitesinde lisans ödevi olarak hazırladığım Osmanlı Devri Ekonomik Tarihi için arşiv belgelerinden birkaç tanesini bulup Afet İnan’a göndermiştir.
Afet İnan, İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Tarih bilgisinden oldukça faydalanmış ve kendisine yardımlarından dolayı teşekkürlerini sunmuştur.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı
ÖNSÖZ
Osmanlı Tarihçisi denilince akla ilk gelen isimlerden olan Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı hakkında yapmış olduğum bir çalışmadır. Kendisi şu anda hayatta değildir. Bizlere Osmanlı Tarihi hakkında birçok eser bırakmıştır.
Alanda Proje Çalışması Dersi’nde İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Hayatı, Eserleri ve Tarihçiliği araştırma konusunu severek ve isteyerek aldım. Lisans dönemimin 2.sınıfında Osmanlı Devleti Merkez Teşkilatı konulu araştırma ödevimde Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın eserlerinden çok yararlanmıştım. Bu nedenle bu Proje Çalışması konusu bana çok da yabancı bir konu değildi. Ancak bu çalışmayla birlikte İsmail Hakkı Uzunçarşılı’yı daha detaylı olarak araştırma fırsatı buldum. Sadece eserlerini değil kişiliği, hayatı hakkında da birçok bilgi edinmeme yardımcı olmuştur.
Hazırlamış olduğum bu proje çalışmasında İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın eğitim hayatını, mesleki yaşamını, yazmış olduğu kitapları ve makalelerini ve tarihçiliğini ele almaya çalıştım.
Bu proje çalışması büyük Osmanlı Tarihçisi İsmail Hakkı Uzunçarşılı’yı derinlemesine anlatmaya yeter mi bilinmez. Ancak ben çok severek ve çok şey öğrenerek hazırladım. Bu Proje Çalışmasını hazırlamama vesile olan ve çok yardımcı olan Danışman Hocam Sayın Yrd. Doç. Şerif Korkmaz’a ve yine beni bu çalışmada destekleyen, yardımlarını esirgemeyen Sevgili Kardeşim Selim Kasap’a ve Aileme teşekkürlerimi borç bilirim.
SEMRA KASAP
OSMANLI DEVLETİ’NDE TARİHÇİLİK ANLAYIŞI
İLK OSMANLI TARİHÇİLERİ
ATATÜRK DÖNEMİ’NDE TARİHÇİLİK ANLAYIŞI
ATATÜRK DÖNEMİNİN İKİ TARİHÇİSİ
BÖLÜM Ι
İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI’ NIN HAYATI
BÖLÜM II
İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI’NIN DEVLET HİZMETLERİ
BÖLÜM III
İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI’NIN ESERLERİ
BÖLÜM IV
TARİHÇİLERİN DİLİNDEN İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI
BÖLÜM V
İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI’ NIN TARİHÇİLİĞİ
SONUÇ
Yaptığım bu çalışma sonucunda kısa bir değerlendirme yapmam gerekirse şunları söyleyebilirim.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı İstanbul Eyüp’te 1881 yılında doğdu. 1912 yılında Darülfünun Edebiyat Fakültesi’nin bitirmiştir. İlk görev yeri Kütahya’dır. Burada Kütahya İdadisi’nde Tarih öğretmenliği yapmıştır. Burada olduğu sürece Kütahya’nın tarihini de araştırmıştır. Kastamonu ve Balıkesir’de de öğretmenlik yapmıştır.
İlk çalışmalarını Kütahya Şehri gibi Yerel Tarih araştırmalarına ayırmıştır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı adını Kastamonu’da çıkan Açık Söz Gazetesi’nde çıkan yazılarıyla duyurmuştur. Daha sonra Anadolu Beylikleri incelemiştir. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasal tarihine ve devlet örgütüne ilişkin kitaplarıyla tanınmıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı öğretmenliğin dışındada birçok görevde bulunmuştur. 1924’te Balıkesir Milli Eğitim Müdürü, 1925’te Milli Eğitim Bakanlığı Genel Müdürü, 1927’de Balıkesir Milletvekili oldu. 1931’de Türk Tarih Kurumu üyeliğine seçildi.
1932-1938 arası İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde ders vermeye başladı. 1950 yılından itibaren sadece Tarih çalışmalarıyla ilgilenmiştir. Uzunçarşılı çalışmalarının büyük kısmını Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde yapmıştır. 10 Ekim 1977’de Arşiv’den evine giderken fenalık geçirerek vefat etmiştir. Mezarı Edirnekapı Şehitliği’ndedir.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Osmanlı Tarihi’nin arşiv belgelerinin incelenmeden, kanunname ve yazma eserlerin okunmadan doğru öğrenilemeyeceğini savunuyordu. Kendisinin Arşiv belgelerini okumadan önce Osmanlı Tarihi üzerine çok geniş bir bilgiye sahip olduğunu düşündüğünü ancak Arşivde yaptığı çalışmalar boyunca doğru bildiği birçok şeyin gerçekte öyle olmadığını gördüğünü belirtmiştir. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi, mali, iktisadi, ilmi, sosyal durumunu doğru bir şekilde öğrenmek için gerçek kaynaklara dayanarak araştırmak gerektiğini savunmuştur. Ancak bu şekilde tüm gerçeklere ulaşılabileceğini savunmuştur.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı çalışmalarında Tarih yazarlarınca siyasi ve askerlikle ilgili olayları anlatmakla yetinmemiştir. Yönetimsel, ekonomik ve kültürel yönlere de ağırlık vermiştir. Bu Atatürk’ün Tarih Yazımında üzerinde önemle durduğu konulardan biriydi. Uzunçarşılı bu işin Osmanlı’ya ait kısmını başarıyla tamamlamıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Mustafa Kemal Atatürk tarafından beğenilen bir bilim adamıdır. Görüşü Atatürk’e uymadığı zamanlarda düşüncelerini büyük bir kararlılıkla savunması Atatürk’ün dikkatini çekmekteydi ve bu özelliğinden dolayı Uzunçarşılı’yı beğeniyordu.
Osmanlı Tarihçisi denilince akla ilk gelen isimlerden olan Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı hakkında yapmış olduğum bir çalışmadır. Kendisi şu anda hayatta değildir. Bizlere Osmanlı Tarihi hakkında birçok eser bırakmıştır.
Alanda Proje Çalışması Dersi’nde İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Hayatı, Eserleri ve Tarihçiliği araştırma konusunu severek ve isteyerek aldım. Lisans dönemimin 2.sınıfında Osmanlı Devleti Merkez Teşkilatı konulu araştırma ödevimde Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın eserlerinden çok yararlanmıştım. Bu nedenle bu Proje Çalışması konusu bana çok da yabancı bir konu değildi. Ancak bu çalışmayla birlikte İsmail Hakkı Uzunçarşılı’yı daha detaylı olarak araştırma fırsatı buldum. Sadece eserlerini değil kişiliği, hayatı hakkında da birçok bilgi edinmeme yardımcı olmuştur.
Hazırlamış olduğum bu proje çalışmasında İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın eğitim hayatını, mesleki yaşamını, yazmış olduğu kitapları ve makalelerini ve tarihçiliğini ele almaya çalıştım.
Bu proje çalışması büyük Osmanlı Tarihçisi İsmail Hakkı Uzunçarşılı’yı derinlemesine anlatmaya yeter mi bilinmez. Ancak ben çok severek ve çok şey öğrenerek hazırladım. Bu Proje Çalışmasını hazırlamama vesile olan ve çok yardımcı olan Danışman Hocam Sayın Yrd. Doç. Şerif Korkmaz’a ve yine beni bu çalışmada destekleyen, yardımlarını esirgemeyen Sevgili Kardeşim Selim Kasap’a ve Aileme teşekkürlerimi borç bilirim.
SEMRA KASAP
OSMANLI DEVLETİ’NDE TARİHÇİLİK ANLAYIŞI
İLK OSMANLI TARİHÇİLERİ
ATATÜRK DÖNEMİ’NDE TARİHÇİLİK ANLAYIŞI
ATATÜRK DÖNEMİNİN İKİ TARİHÇİSİ
BÖLÜM Ι
İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI’ NIN HAYATI
BÖLÜM II
İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI’NIN DEVLET HİZMETLERİ
BÖLÜM III
İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI’NIN ESERLERİ
BÖLÜM IV
TARİHÇİLERİN DİLİNDEN İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI
BÖLÜM V
İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI’ NIN TARİHÇİLİĞİ
SONUÇ
Yaptığım bu çalışma sonucunda kısa bir değerlendirme yapmam gerekirse şunları söyleyebilirim.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı İstanbul Eyüp’te 1881 yılında doğdu. 1912 yılında Darülfünun Edebiyat Fakültesi’nin bitirmiştir. İlk görev yeri Kütahya’dır. Burada Kütahya İdadisi’nde Tarih öğretmenliği yapmıştır. Burada olduğu sürece Kütahya’nın tarihini de araştırmıştır. Kastamonu ve Balıkesir’de de öğretmenlik yapmıştır.
İlk çalışmalarını Kütahya Şehri gibi Yerel Tarih araştırmalarına ayırmıştır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı adını Kastamonu’da çıkan Açık Söz Gazetesi’nde çıkan yazılarıyla duyurmuştur. Daha sonra Anadolu Beylikleri incelemiştir. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasal tarihine ve devlet örgütüne ilişkin kitaplarıyla tanınmıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı öğretmenliğin dışındada birçok görevde bulunmuştur. 1924’te Balıkesir Milli Eğitim Müdürü, 1925’te Milli Eğitim Bakanlığı Genel Müdürü, 1927’de Balıkesir Milletvekili oldu. 1931’de Türk Tarih Kurumu üyeliğine seçildi.
1932-1938 arası İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde ders vermeye başladı. 1950 yılından itibaren sadece Tarih çalışmalarıyla ilgilenmiştir. Uzunçarşılı çalışmalarının büyük kısmını Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde yapmıştır. 10 Ekim 1977’de Arşiv’den evine giderken fenalık geçirerek vefat etmiştir. Mezarı Edirnekapı Şehitliği’ndedir.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Osmanlı Tarihi’nin arşiv belgelerinin incelenmeden, kanunname ve yazma eserlerin okunmadan doğru öğrenilemeyeceğini savunuyordu. Kendisinin Arşiv belgelerini okumadan önce Osmanlı Tarihi üzerine çok geniş bir bilgiye sahip olduğunu düşündüğünü ancak Arşivde yaptığı çalışmalar boyunca doğru bildiği birçok şeyin gerçekte öyle olmadığını gördüğünü belirtmiştir. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi, mali, iktisadi, ilmi, sosyal durumunu doğru bir şekilde öğrenmek için gerçek kaynaklara dayanarak araştırmak gerektiğini savunmuştur. Ancak bu şekilde tüm gerçeklere ulaşılabileceğini savunmuştur.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı çalışmalarında Tarih yazarlarınca siyasi ve askerlikle ilgili olayları anlatmakla yetinmemiştir. Yönetimsel, ekonomik ve kültürel yönlere de ağırlık vermiştir. Bu Atatürk’ün Tarih Yazımında üzerinde önemle durduğu konulardan biriydi. Uzunçarşılı bu işin Osmanlı’ya ait kısmını başarıyla tamamlamıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Mustafa Kemal Atatürk tarafından beğenilen bir bilim adamıdır. Görüşü Atatürk’e uymadığı zamanlarda düşüncelerini büyük bir kararlılıkla savunması Atatürk’ün dikkatini çekmekteydi ve bu özelliğinden dolayı Uzunçarşılı’yı beğeniyordu.
Etiketler:
Ismail Hakki Uzun Carsili,
İsmail Hakkı Uzunçarşılı,
Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı
İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI ESERLERİ
İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI’NIN ESERLERİ
1. Kitapları
• Osmanlı Tarihi. 1.cilt, Anadolu Selçukluları ve Anadolu Beylikleri hakkında bir mukaddime ile Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan İstanbul’un fethine kadar. Metin dışında 9 harita, 5 kroki, 28 resim ve 1 soy kütüğü vardır. Ankara Türk Tarih Kurumu Basım., Türk Tarih kurumu yayınlarından.
Bu cilt şimdiye kadar yazılmış olan Osmanlı Tarihlerine nazaran daha doğru daha açık ve anlaşılır bir şekilde yazılmıştır. Bu ciltte şimdiye kadar tarihlerimizde toplu olarak gösterilmeyen ve bundan dolayı okuyuculara toplu bir fikir oluşturmalarına imkan sağlamayan Osmanlı Devleti’nin komşularıyla olan ilişkileri kısa olarak toplu bir şekilde gösterilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin ilişkide bulundukları devletlerle Osmanlı Devleti arasındaki olaylar sırasıyla bahsedilmiştir. Bunun için kitapta bu devletlerden veya prensliklerden ayrı ayrı bahsedilmiştir.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu eseri yazarken başvurduğu kaynaklar arasında Osmanlı Türklerine karşı düşmanca yazılmış tarihler görmüştür. Bu eserler XI.ve XII.yy.daki Haçlı Seferleri sırasında görülen milli duygularla yazılmıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu cildi ve diğer ciltleri gördüğü kaynakları tarafsız bir şekilde inceleyerek hazırlamıştır.
• Osmanlı Tarihi. II.cilt, İstanbul’un Fethinden Kanuni Sultan Süleyman’ın Ölümüne Kadar, Metin dışında 1 harita, 48 resim ve 1 soy kütüğü vardır, Ankara Türk Tarih Kurumu Yayınlarından.
Bu eser 40 bölümden oluşmaktadır.
Bu eserinin 1.Bölümünde İstanbul’un Fethi sırasında Asya, Afrika, Avrupa’daki devletlerden bahsetmiştir. 2.bölümde Sırbistan ve Mora Seferleri’nden bahsetmiştir. 3.Bölümde Osmanlı Devleti’nin denizcilik faaliyetlerinden ve Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerinden bahsetmiştir. 4.Bölümde Karadeniz Bölgesi, Candar Beyliği ve Trabzon’un işgalleri üzerinde durmuştur. 5.Bölümde Arnavutluk, Eflak, Boğdan ve Bosna seferleri anlatılmıştır. 6.Bölümde Karaman Beyliği sebebiyle meydana gelen Osmanlı Akkoyunlu rekabeti ve bunun getirdiği sonuçlar anlatılmıştır. 7.Bölümde Osmanlı Venedik Harbi’ni ve sonuçlarından bahsetmiştir. 8.Bölümde Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Himayesine girmesini anlatmıştır. 9.Bölümde Fatih Sultan Mehmet’in son seneleri olayları ve ölümü anlatılmıştır. 10.Bölümde Fatih’in ilme karşı ilgisinden bahsedilmiştir. 11.Bölüm İstanbul’un imarı ve kalkınması için göçmen nakli, ilmi ve içtimai müesseseler ve sarayların inşası hakkında yazılmıştır.12. Bölümde Sultan Bayezid ve Cem Sultan mücadelesi ve bunun sonuçlarından bahsedilmiştir. 13. Bölümde Kili ve Akkirman’ın alınarak Boğdan’ın Osmanlı Hakimiyetine girmesinden ve Lehistan seferleri anlatılmıştır. 14. Bölümde II. Bayezid zamanına kadar Osmanlı-Memluk Devleti ilişkilerinden bahsedilmiştir. 15. Bölümde XV.yy sonlarında komşu devletler ile Endülüs İslamları ve Kemal Reis’ den bahsedilmiştir.
16.Bölümde Bayezid’in Rumeli Seferi ile Venediklilerin Haçlılarla Savaş anlatılmıştır. 17.Bölümde Safevi Devleti’nin kurulması ve faaliyetleri anlatılmıştır. 18. Bölümde II.Bayezid’in son seneleri ve Yavuz Selim’in hükümdarlığı ‘ndan bahsedilmiştir. 19.Bölüm Sultan Selim’in iç durumu düzeltmesi hakkında yazılmıştır. 20.Bölümde Anadolu’daki Kızılbaş Faaliyetleri’nden bahsedilmiştir. 21. Bölüm Memlûklerle son münasebet ve Mısır meselesi hakkında yazılmıştır. 22.Bölümde Sultan Süleyman’ın Hükümdarlığı ve İlk beş senesi’nden bahsedilmiştir. 23.Bölümde Macaristan Seferi ve Mohaç Meydan Muharebesi anlatılmıştır. 24.Bölümde Alevi İsyanları ve İran Seferleri’nden bahsedilmiştir. 25. Bölüm Kanuni Devrinde Türk Denizcilerinin faaliyetleri hakkında yazılmıştır. 26.Bölümde Hint ve Umman Seferlerine yer verilmiştir. 27.Bölümde Şehzadeler Vak’asından bahsedilmiştir. 28.Bölümde Kanuni’nin son seferi, Ölümü ve Şahsiyeti hakkında bilgiler yer almıştır. 29.Bölümde Osmanlılara bağlı hükümetlerden bahsedilmiştir. (Kırım, Eflak, Boğdan, Raguza ve Sakız Cumhuriyetleri ve Erdel ) 30.Bölümde XV.yy ortalarından XVI.yy ortalarına kadar Osmanlı Devleti’nin Asya ve Avrupa Devletleriyle Münasebetleri anlatılmıştır. 31.Bölüm XV.yy’dan XVI.yy’a kadar Osmanlı Sarayı ve Osmanlı Hânedanı hakkında bilgi vermektedir. 32. Bölümde XV.yy.’dan XVI.yy.’a kadar Osmanlı Vezir-i Âzamları’ndan bahsetmiştir. 33.Bölümde yine XV.yy.dan XVI.yy.a kadar Osmanlı’da Askeri Teşkilat üzerinde yazılar yazmıştır. 34. Bölümde Eyaletlerin İdaresinden bahsedilmiştir. 35.Bölüm İlmiye Teşkilatı hakkında yazılmıştır. 36.Bölüm XV.yy.dan XVI.yy.a kadar İlim ve Fikir hareketlerine ve Güzel Sanatlar hakkında yazılmıştır. 37.Bölümde de İlmi Eserlere yer vermiştir.
38.Bölümde Osmanlı Devletine ait bazı sosyal kurumlardan bahsetmiştir.(Cami, İmaretler, Hastahaneler, Kütüphaneler, Mimari eserler) 39.Bölüm Kuruluştan XVI.yy. ortalarına kadar Osmanlı Devleti’ndeki Ünlü İlim Adamları hakkında yazılmıştır. Son bölümde de XIV., XV. ve XVI.yy.lardaki Osmanlı Devleti’nin İktisadi durumunu değerlendirmiştir.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu eserinde XIV. Yüzyıl’dan XVI.yüzyıl’a kadar Osmanlı Devleti’nin siyasi, sosyal, iktisadi ve ilmi durumundan bahsetmiştir. Bunu da olayların oluş sırasına göre incelemiştir.
• Osmanlı Tarihi. III.cilt.,1.Kısım, II.Selim’in Tahta Çıkışından 1699 Karlofça Andlaşması’ na Kadar. Metin dışında 17 levha vardır. Ankara Türk Tarih Kurumu Yayınlarından.
Bu eser 27 Bölümden oluşmaktadır. Bu eser siyasi, askeri, ilmî, edebî, ekonomik olayların çokluğu sebebiyle 2 kısma ayrılmıştır.
Bu eser 27. Bölümdeki 1699 Karlofça Anlaşmasıyla sona ermiştir. II. Selim’in Hükümdarlığı’ndan başlanarak bulunduğu faaliyetlerden bahsedilmiştir. XVI. yy . sonu XVII. yy başındaki padişahlara değinmiştir. Yine padişah IV. Murat döneminden bahsetmiştir. Osmanlı Devleti’nin 1648’den 1656 yılına kadar olan durumunu değerlendirmiştir. Osmanlı Devleti’nin gerileme devrinden de bahsetmiştir. 1688’den 1691 sonuna kadar savaş durumu hakkında bilgiler vermiştir. Son olarak 1699 Karlofça Antlaşması’na kadar olan savaşlardan ve Karlofça Antlaşması’ndan bahsetmiştir.
• Osmanlı Tarihi., III.cilt., 2. Kısım, XVI. Yüzyıl Ortalarından XVI.Yüzyıl Sonlarına Kadar. Ankara Türk Tarih Kurumu Yayınlarından.
Bu eser Osmanlı Tarihi III. cildin 2. Kısmını oluşturmaktadır. 650 sayfadır. 28. Bölümden başlamıştır. Toplam 44 bölümden oluşmaktadır. Bu eserde XVI. yy.da Osmanlı Devletine bağlı olan beyliklerin durumlarını değerlendirmiştir. XVI. yy. sonrası Avrupa hakkında yazmıştır. XVI. yy.dan XVII. Yy.a kadar Osmanlı Devleti’nin Avrupa Devletleri ile olan ilişkilerini incelemiştir. Yine bazı İslam Devletleri ile münasebetleri değerlendirmiştir. Osmanlı Devleti’nin idari, mali, iktisadi, ilim hayatını anlatmıştır. Bazı ilim adamlarını ele almıştır. Son olarak Osmanlı Padişahlarının kişilikleri üzerinde durmuştur.
• Osmanlı Tarihi, IV.Cilt, 1.Kısım, Karlofça Andlaşması’ndan XVIII. Yüzyıl Sonlarına kadar, Ankara Türk Tarih Kurumu Yayınlarından.
Bu eser 687 sayfadır. 23 Bölümden oluşmaktadır. Karlofça Antlaşması’ndan sonra gelişen olayları anlatmıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu eserinde Osmanlı Devleti’nin iç durumundan ve Avrupa Devletleri ile ilişkilerinden bahsetmiştir. Yine Osmanlı Devleti’nin siyasi durumundan bahsetmiştir. İran ile Osmanlı münasebetlerini ele almıştır. Küçük Kaynarca Andlaşması’ndan sonraki askeri ıslahatları anlatmıştır. Osmanlı’nın Kara ve Deniz Kuvvetleri’nin durumundan bahsetmiştir. Son olarak XVIII. yy. sonlarına doğru Avrupa’daki siyasi durum hakkında bilgi vermiştir.
• Osmanlı Tarihi, IV. Cilt, 2. Kısım, XVIII. Yüzyıl, Metin dışında 32 resim vardır. Ankara Türk Tarih Kurumu Yayınlarından.
Bu eser 681 sayfadır. IV. Cildin 1. kısmı 23 Bölümden oluşuyordu. Bu eser onun devamı niteliğindedir. 24. Bölümden başlamaktadır. Toplam 35 Bölümden oluşmuştur.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu eserinde XVIII. asırda Osmanlı Devleti’nin İslam Devletleri ve Avrupa Devletleri ile münasebetlerini ele almıştır. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin XVIII. asırdaki Şeyhülislâmları ve Vezir-i Âzamlarından bahsetmiştir. XVIII. asırda Osmanlı’daki fikir hareketleri ve Güzel Sanatlar hakkında da bilgiler vermiştir. XVIII. asırda Osmanlı Devleti’nin bazı Avrupa Devletleri ile olan ilk defa yapılan ticari anlaşmalardan bahsetmiştir.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı son bölümde XVIII. asırda yetişmiş olan ilim ve fikir adamlarından bahsetmiştir.
• Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları I, Acemi Ocağı ve Yeniçeri Ocağı, Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara, 1988.
Bu eser 2 Kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda Acemi Ocağı ve Yeniçeri Ocağı’ndan bahsetmiştir. 755 sayfadan oluşmaktadır. 2 Bölümden meydana gelir.
• Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları II, Cebeci, Topçu, Top Arabacıları, Humbaracı, Lağımcı Ocakları, Kapıkulu Süvarileri, Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara, 1988.
Bu eser Kapıkulu Ocakları I kitabının devamıdır. III. Bölümden başlamaktadır. Toplam 8 Bölümden oluşmuştur. 306 sayfadır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu eserinde Kapıkulu Ocakları hakkında toplu olarak bilgi vermiştir. Ayrıca Osmanlı ordusunun harp nizamından bahsetmiştir. Eserin son kısmında Kapıkulu Ocakları’na ait bazı resim ve fotoğraflara yer verilmiştir.
• Topkapı Sarayı Müzesi Osmanlı Saray Arşivi Kataloğu, Hükümler-Beratlar-Fermanlar.
Bu eser Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Em. Kur. Alb. İbrahim Kemâl Baybura ve Ülkü Altındağ tarafından kaleme alınmıştır. 300 sayfadır. 3 Bölümden oluşmaktadır.
İlk Bölümde Fermanlar, Beratlar, Hükümler yer almaktadır. Şehzadelerin Ferman, Hüküm ve Beratları anlatılmıştır. Yine Mektuplar, Andlaşmalar, Lâhiyalar, Fetvalar, Senedler, Makbuzlar’dan bahsedilmiştir.
İkinci Bölümde Siyâsî, Askeri, İktisadî ve Malî, Kültür, Saray hakkında yazılar yazılmıştır.
Üçüncü Bölümde de belgeler yer almaktadır.
• Mithat Paşa ve Yıldız Mahkemesi, Türk Tarih Kurumu, Ankara.
Bu eser 21 Bölümden meydana gelmektedir. 363 sayfadır.
Eserde 8.Bölüme kadar Sultan Abdülaziz Devri siyasi olayları İstanbul’un o dönemdeki durumundan ayrıca Abdülaziz’in intihar olayını anlatmıştır. Abdülaziz’in intihar olayında şüpheli görülen kişiler hakkında bahsetmiştir. II.Abdülhamit’in saltanatının ilk beş senesinden de bahsetmiştir.
Abdülaziz’in intiharında şüpheli görülen kişiler hakkında kurulan Mahkeme’nin anlatıldığı bir eserdir. Bu mahkemenin adı Yıldız Mahkemesi’dir.İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu mahkemede alınan kararlardan bahsetmiştir. Ayrıca Yıldız Mahkemesi Reis ve Âzaları’ndan da kısaca bahsetmiştir.
• Çandarlı Vezir Ailesi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,1988.
Bu eser 401 sayfadan oluşmaktadır. 4 Bölümden oluşmaktadır.
İlk bölümde Çandarlı Ailesinin Menşei hakkında bir açıklama yapmıştır. 2.Bölümde Halil Hayreddin Paşa’dan bahsetmiştir. 3.Bölümde Halil Hayreddin Paşa’nın Gelibolu’daki Camii Kitabesi hakkında bilgi vermiştir. Son bölümde ise Halil Hayrettin Paşa’nın oğulları hakkında yazılar yazmıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın bu eseri hazırlamasının nedeni Osmanlı hanedanıyla beraber tarih sahnesine çıkmış olan Çandarlı Vezir Ailesi hakkında tarihlerde tam bir biyoğrafi bulunmamasıdır. Bu nedenle eldeki belgeler ve eserler yardımıyla derli toplu bir eser oluşturmak istemiştir.
• Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara,1988.
Bu eser 22 Bölümden oluşmaktadır.İlk Osmanlı Medreseleri, Medreselerin özellikleri ve Medreselerde okutulan derslerden bahsedilmiştir. Medreselerde Müderris olmak için gerekli olan koşullar hakkında yazmıştır. İstanbul Kadılığı, Padişah Hocalarından, Müftülükten kısaca bahsetmiştir.Son olarak İlmiye rütbeleri ve derecelerinden kısaca bahsetmişti
• Osmanlı Devleti Teşkilâtına Methal, Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Anadolu Beylikleri, İlhanlılar, Karakoyunlular ve Akkoyunlular, Türk Tarih Kurumu Yayınları, İstanbul Maarif Basımevi.
Bu eser 7 Bölümden oluşmaktadır. 467 sayfadır.
Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu İmparatorluğu teşkilatından bahsetmiştir. İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu eserde Anadolu Beylikleri, Karakoyunlu-Akkoyunlu-Memlükler’in devlet teşkilatı yapısını incelemiştir.
• Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,1988.
Bu eser 585 sayfadır. Beş Bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde Osmanlı Padişahlarının saraylarından bahsetmiştir. İkinci bölümde Saltanat Merasimlerinden ve Usullerinden bahsedilmiştir. Üçüncü bölümde Sarayın Enderun bölümü ve vazifeleri anlatılmıştır. Dördüncü bölümde Sarayın bîyrun halkı ve vazifeleri anlatılmıştır. Beşinci bölümde ise Bîyrun teşkilatında olan Bostancı Ocağı ve Has anlatılmıştır.
• Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu-Karakoyunlu Devletleri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
Bu eser 297 sayfadır. 21 Bölümden oluşmaktadır.
Karamanoğulları, Germiyanoğulları, Lâdik Beyleri, Eşrefoğulları, Hamitoğulları, Menteşeoğulları, Saruhanoğulları, Alaiye Beyleri, Karasioğulları, Aydınoğulları, Candaroğulları, Pervâneoğulları, Sâhip Ataoğulları, Eretna Devleti, Dulgadiroğulları, Ramazanoğulları, Akkoyunlu ve Karakoyunlu Devletleri’nin siyasi, ekonomik, ilmi ve sosyal yapısından bahsetmiştir. Ayrıca bu devletlerin halk ve toprak durumunu da anlatmıştır.
• Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara, 1988.
Bu eser 632 sayfadır. 4 Bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde Divan-ı Hümayun’un yapısından bahsetmiştir. İkinci bölümde Sadr-ı Azam hakkında bilgiler vermiştir. Üçüncü bölümde Merkez Maliye Teşkilatı ( Defterdarlık) hakkında yazılar yazmıştır. Dördüncü bölümde Osmanlı Bahriye Teşkilatı’ndan bahsetmiştir. Bu bölümde Kaptan,Paşa ve Sancakları anlatılmıştır. Donanma rütbelerinden bahsetmiştir. Osmanlı Bahriyesi’nde kullanılan gemilerden söz etmiştir. Eserde son olarak Donanma Kanunnamesi’nden bahsedilmiştir.
• Mithat ve Rüştü Paşaların Tevkiflerine Dair Vesikalar, Metin dışında 15 levha vardır.,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,1987.
Bu eser 2 Bölümden oluşmaktadır. 179 sayfadır.
İlk bölümde Mithat Paşa’nın tutuklanıp sorguya çekilmesi anlatılmıştır. İkinci bölüm Mütercim Rüştü Paşa’nın tutuklanıp sorguya çekilmesinden oluşmaktadır.
Bu eser Abdülaziz’in ölümünden suçlu tutulan Mithat Paşa hakkında yazılmış olan bir eserdir. Bu eser 40’dan fazla resim ve belgelidir.
• Mithat Paşa ve Tâif Mahkumları, Metin dışında 34 resim ve vesîka fotoğrafı vardır. Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1985.
Bu eser 8 Bölümden oluşmaktadır. Toplam 220 sayfadır.
İlk bölümde Mithat Paşa ve arkadaşları anlatılmıştır. İkinci bölümde Mithat Paşa ve arkadaşlarının Tâif’e gönderilmesi anlatılmıştır. Üçüncü bölüm sürgün olanların Tâif’teki yaşamlarını konu almıştır. Dördüncü bölümde Mithat ve Mahmut Paşa’ların ölümlerini anlatmıştır. Beşinci bölümde tutuklanan diğer kişilerden bahsedilmiştir. Altıncı bölümde ise Tâif’e gönderilen sürgünlerin oradaki yaşamları hakkında bilgiler verilmiştir. Yedinci bölümde tutukların başlarındaki memurlardan bahsedilmiştir. Son olarak eserde bazı önemli belgeler ve mektuplar açıklanmıştır.
• Karesi Vilâyeti Tarihçesi ( Balıkesir İli Tarihçesi), İstanbul Hüsnütabiat Basımevi, 1925.
• Karesi Meşâhiri ( Balıkesir Ünlüleri), 2 cilt, İstanbul Hüsnütabiat Basımevi, 1925.
• Alemdar Mustafa Paşa, Türk Tarih Kurumu Yayını ve Basımevi, Ankara, 1947.
Bu eser Rumeli Âyanlarından Tirsinikli İsmail, Yıllıkoğlu Süleyman Ağalar ile Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa’yı anlatır.
• Ali Suavi ve Çırağan Sarayı V ak’ası, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1944. 29 Sayılı Belleten’den ayrı bir basım.
• Mekke’i Mükerreme Emirleri, Türk Tarih Kurumu Yayını ve Basımevi, Ankara 1972.
• Enderun Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayını ve Basımevi, Ankara, 1944.
• Kitabeler, 2 cilt, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, İstanbul Devlet Basımevi.
Bu eser Tokat-Amasya ve Manisa-Muğla-Isparta yörelerindeki tarihi eserlere ait kitabeleri anlatır. Birinci cildi Tokat, Niksar, Zile, Turhal, Pazar ve Amasya’ya; İkinci cildi Saruhan, Menteşe, Aydın, İnanç ve Hamidoğulları eserlerine aittir.
• Kütahya Şehri, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, 1932.
Bu eserde Bizans, Selçuklu, Germiyan ve Osmanlı dönemlerindeki Kütahya anlatılmıştır.
• Kastamonu Meşâhiri, Ayyıldız Basımevi, Ankara, 1924.
• Sivas Şehri, Maarif Vekaleti Yayını, 1928, Rıdvan Nafiz Edgüder ile birlikte hazırlanmıştır.
• Dünya Tarihi, Ankara, 1972.
• II. Abdülhamid’in Hal’i ve Ölümüne dair Vesikaları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1946.
• III. Selim’in Veliaht iken Fransa Kralı XVI. Lui ile Muharebeleri, İstanbul Devlet Basımevi, 1938, Belleten sayı:5-6’dan ayrı basım.
• Karesi İdadi Sultani Lisesine Mahsus Sâlname, Balıkesir Dilek ve Karesi Vilayet Basımevi, 1923.
• Vezir Hakkı Mehmed Paşa, İstanbul Türkiyat Mecmuasından ayrı basım, 1939.
• Osmanlılar Zamanında Saraylarda Musiki Hayat, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1977, Belleten sayı:161’den ayrı basım.
• Topkapı Sarayı Müzesi Mühürler Seksiyonu Rehberi, İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Yayını, 1959.
2. Makaleleri
2.1. Açık Söz Gazetesi’nde Yayınlanmış Olan Makaleleri
• Muhase-i Tarihiye : Eski valiler. Açık söz 271 (1921) 275 ( 1921 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, I. Tosyalı Koca Nişancı Celâl-zâde Mustafa Çelebi. Açık Söz 278 (1921)284 (1921) 2.
• Terâcüm-i ahval : Abdurrahman Nureddin Paşa. Açık Söz 284 (1921) 2.
• Kastamonu Meşâhiri, 2. Tosyalı Salih Salâhi Efendi. Açık Söz 288 (1921) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 3. Halil Hayreddin Efendi. Açık Söz 293 (1921) 2.
• Kastamonu Meşâhîri 4. Moldovânî Ali Paşa. Açık Söz 293 (1921) 2.
• Muhasebe-i tarihiye : Mehterhâne. Açık Söz 299 (1921 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 5. Halîmi Abdülhalim Çelebi. Açık Söz 301 ( 1921 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 6. Hâfız Hüseyin Hüsnî Efendi. Açık Söz 307 (1921) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 7. Sa’dî Sa’dullah Efendi. Açık Söz 311 (1921) 312 ( 1921) 2.
• Halîmî Çelebi Câmi’i yahud Ağa imareti. Açık Söz 318 (1921) 2.
• Kastamonu Kütüphaneleri. Açık Söz 321 (1921 ) 2.
• Muhasebe-i tarihiye: Eski Belediye Teşkilatı. Subaşılık. Açık Söz 324 ( 1921 ) 2.
• Muhasebe-i tarihiye: Müftî ve nakîbü’l-eşraf teşkilatı. Açık Söz 331 ( 1921 ) 2.
• Muhasebe-i tarihiye: Eski zamanlarda bir şikayet. Açık Söz 334 ( 1921 ) 2.
• Muhasabe-i tarihiye : Bir Ameliyât-ı Cerrâhiye. Açık Söz 336 ( 16 Aralık 1337 ) 2.
• Muhasebe-i tarihiye: Eski zamanlarda İstanbul’a Hicret memnû’. Açık Söz 339 ( 1921) 2.
• Eski zamanlarda Gayr-i Müslimlerden Cizye. Açık Söz 343 ( 1921 ) 2 ; 344 ( 1921 ) 2
• Kastamonu Meşâhîri, 9. Hoca Senâî Ali Efendi. Açık Söz 345 ( 1921 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 10. Râtib Ebûbekir Efendi. Açık Söz 356 ( 1921 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 11. Reîsü’l-küttâb Ulu Ârif Mehmed Efendi. Açık Söz 358 ( 1921 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 13. Sadr-ı Esbak İzzet Mehmed Paşa. Açık Söz 372 ( 1921 ) 2.
• İstiklâl-i Osmânî Münâsebetiyle. Açık Söz 373 (1921 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 15. Hatib-zâde Muhyiddin Mehmed Efendi. Açık Söz 377 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 17. Reîsü’l-küttab İsmail Efendi. Açık Söz 387 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 18. Hasan-zâde Şeyh Şifâî Mehmed Efendi. Açık Söz 391 ( 1922 ) 2.
• Muhasebe-i Tarihiye : Eski Zamanlarda Menzil ve Posta Teşkilatı. Açık Söz 395 ( 1922 ) 2.
• Cinci Hoca Hüseyin Efendi. Açık Söz 399 ( 1922).
• Kastamonu Meşâhîri, 19. Baltacı Mehmed Paşa. Açık Söz 411 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 20. Elmas Mehmed Paşa. Açık Söz 417 ( 1922 ) 2.
• Mevlânâ Nasrullah ve Nasrullah Câmi’i. Açık Söz 420 ( 1922 ) 2.
• Anadolu Müdafaasının Hassası. Açık Söz 427 (1922 ) 1.
• Kastamonu Meşâhîri, 22. Kapudan-ı Deryâ Sâlih Paşa. Açık Söz 429 ( 1922 ) 2.
• Türkçe Hutbe Münasebetiyle. Açık Söz 460 ( 1922 ) 2.
• Kasaba ve Köy İsimleri. Açık Söz 476 ( 1922) 1.
• Kırım Açlarına yardım. Açık Söz 487 ( 1922 ) 1.
• Kastamonu İlim Derneği. Açık Söz 494 ( 1922 ) 1.
• Kastamonu Meşâhîri, 21. Nâmi Mustafa Efendi (Hattat). Açık Söz 501 ( 1922) 2.
• Taşköprü Mektubu. Açık Söz 504 ( 1922 ) 2.
• Daday. Açık Söz 505 ( 1922 ) 2.
• Boyabad Mektubu. Açık Söz 511 ( 1922 ) 2
• Sinop Mektubu. Açık Söz 525 ( 1922 ) 2.
• İstanbul Tezahuratı ve Matbuat. Açık Söz 582 (1922) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 25.Şemsî-i Defterdar (Cendereci-zâde). Açık Söz 585 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 26. Hasib Mehmed Efendi. Açık Söz 588 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 27. Şeyh La’lî Mehmed Efendi. Açık Söz 593 ( 1922 ) 2.
• Ferhat Mehmed Paşa ve Âsar-ı Hayriyyesi. Açık Söz 594 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 28. Hacı Ziyaeddin Efendi. Açık Söz 595 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 29. Azmî Nu’mân Efendi. Açık Söz 596 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 30. Rıfkî Mehmed Efendi. Açık Söz 685 ( 1923 ) 2.
2.2: Belleten Dergisinde Yayınlamış Olan Makaleleri
• Kahramanoğulları Devri Vesikalarından İbrahim Bey’in Karaman İmareti Vakfiyesi. Sayı:1, cilt:1, yıl: 1937.
• Amedi Galib Efendi’nin Murahhaslığı ve Paris’ten Gönderdiği Şifreli Mektuplar. Sayı:2, cilt:1, yıl: 1937.
• Selim III.’ün Veliaht iken Fransa Kralı XVI. Lui ile Muharebeleri. Sayı: 5-6, cilt: II, yıl: 1938.
• XIV. ve XV. Asırlarda Anadolu Beyliklerinde Toprak ve Halk İdaresi. Sayı:5-6, cilt:II, yıl: 1938.
• Tarihte Vesikacılığın Ehemmiyetine Küçük bir Misal. Sayı:7-8, cilt:II, yıl: 1938.
• Yeni Türk Tarihinde Vesikacılık. Sayı:7-8, cilt:II, yıl:1938.
• Osmanlılarda İlk Vezirlere Ait Metalea. Sayı:9, cilt:III, yıl: 1938.
• Türk Tarihi Yazılırken. Sayı:10, cilt:III, yıl:1939.
• Çelebi Mehmet Tarafından Verilmiş Bir Temlikname ve Sasa Bey Ailesi. Sayı:11-12, cilt:III, yıl:1939.
• Üstat Ahmed Tevhid. Sayı:13, cilt:IV, yıl:1940.
• Üstat İsmail Saib Sencer. Sayı:13, cilt:IV, yıl:1940.
• Marmara ve Karadeniz’in Birleştirilmesi Hakkında. Sayı:14-15, cilt:IV, yıl:1940.
• Osmanlı Devleti Zamanında Kullanılmış Olan Bazı Mühürler Hakkında Bir Tetkik. Sayı:16, cilt:IV, yıl:1941.
• Tuğra ve Pençeler. Sayı:17-18, cilt:V, yıl.1941.
• Gazi Orhan Bey Vakfiyesi. Sayı:19, cilt:V, yıl:1941
• Çandarlı Zâde Ali Paşa Vakfiyesi. Sayı:20, cilt:V, yıl:1941.
• Kabakçı Mustafa İsyanına Dair Yazılmış Bir Tarihçe. Sayı:23-24, cilt:VI, yıl:1942.
• Ahmedci Mustafa Reşid Bey’in Kütahya’da Bulunan Mısır Kuvvetleri Kumandanı İbrahim Paşa’ya Mektubu. Sayı:23-24, cilt:VI, yıl:1942.
• Eros Barökay’ın Erdel Krallığı’na Tayini Hakkında Birkaç Vesika. Sayı: 27, cilt:VII, yıl: 1943.
• Sultan Abdülaziz Vak’ası’na Dair Vak’a-Nüvis Lütfi Efendi’nin Bir Risalesi. Sayı:28, cilt:VII, yıl:1943
• Ali Suavi ve Çırağan Sarayı Vak’ası. Sayı:29, cilt:VIII., yıl:1944
• V. Murad’ı Tekrar Padişah Yapmak İsteyen K. Skaliyeri-Aziz Bey Komitesi. Sayı:30, cilt:VIII., yıl:1944.
• Doktor Mehmed Emin Paşa. Sayı:30, cilt:VIII., yıl:1944.
• Gazi Orhan Bey’in Hükümdar Olduğu Tarih. Sayı:34, cilt:IX., yıl:1945.
• Viyana Büyükelçisi Sadullah Paşa’nın İntiharına Dair. Sayı:55, cilt:XIV, yıl:1950.
• Merhum Sadullah Paşa’nın Safvet ve Cevdet Paşalar ile Safvet Paşa-zâde Refet Beyle Mektuplaşması. Sayı:58, cilt:XV., yıl:1951.
• Kanun-ı Osmani Mefhum-ı Defter-i Hâkânî. Sayı:59, cilt:XV., yıl:1951.
• Memluk Sultanları Yanına İltica Etmiş Olan Osmanlı Hanedanına Mensup Şehzadeler. Sayı:68, cilt:XVII, yıl:1953.
• Onaltıncı Yüzyıl Ortalarında İslamiyeti Kabul Etmiş Olan Bir Boğdan Voyvodası. Sayı:69,cilt:XVIII., yıl:1954.
• Asâkir-i Mansure’ye Fes Giydirilmesi Hakkında Sadr-ı Âzam Takriri ve II.Mahmud’un Hatt-ı Hümayunu ( 2 resimle birlikte ). Sayı:70, cilt:XVIII, yıl: 1954.
• Rodos Şövalyeleri Hakkında Antalya Valisi Sultan Korkud’a Gönderilmiş Bir Mektup. Sayı:71, cilt:XVIII, yıl:1954.
• Tunus’un 1881’de Fransa Tarafından İşgaline Kadar Burada Valilik Eden Hüseyni Ailesi. Sayı:72, cilt:XVIII, Yıl:1954.
• II. Abdülhamid Devrinde Kamil Paşa ( 8 tıpkı basımla birlikte). Sayı:74, cilt:XIX, yıl:1955.
• 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ne Suretle İlan Edileceğine Dair Vesikalar ( 9 resimle birlikte). Sayı:77, cilt:XX, yıl:1956.
• Nizam-ı Cedid Ricalinden Valide Sultan Kethüdası Meşhur Yusuf Ağa ve Kethüdazâde Arif Efendi. Sayı:79, cilt:XX, yıl:1956.
• A Propos de Quelques erreurs Touchant les Premieres Annees de I’Empire Otoman. Sayı:81, cilt XXI, yıl:1957.
• L’epoux de Selçuk Hatun, Fille de Çelebi Sultan Mehmet ( en Turc; avec 4 facsimiles). Sayı:81, cilt:XXI, yıl:1957.
• Çelebi Sultan Mehmed’in Kızı Selçuk Hatun Kimle Evlendi. Sayı:82, cilt:XXI, yıl:1957.
• Değerli Türk Alimi ve Güsel Sanatlar Üstadı Abdülbâki Arif Efendi ( 1 resimle birlikte). Sayı:85, cilt:XXII, yıl:1958.
• XVI. Asır Ortalarında Yaşamış Olan İki Büyük Şahsiyet: Celâlzâde Mustafa ve Salih Çelebiler ( 6 fotokopi ile birlikte). Sayı:87, cilt:XVII, yıl:1958.
• Sultan III. Mustafa’nın Hüzün Verici Bir Borç Senedi ( 1 fotokopi ile birlikte). Sayı:87, cilt:XXII, yıl:1958.
• Çandarlı ( Cenderli ) Kara Halil Hayreddin Paşa. Sayı:91, cilt:XXIV., yıl:1959.
• Şah İsmail’in Zevcesi Taclı Hanım’ın Mücevharatı ( 3 fotokopi ile birlikte ). Sayı:92, cilt:XXIV, yıl:1959.
• II.Mehmet’in Oğlu Şehzade Mahmud’un Ölümü ( 1 resimle birlikte). sayı:94, cilt:XXIV, yıl:1960.
• Cem Sultan’a Dair Beş Orijinal Vesika ( 8 fotokopi ile birlikte) sayı:95, cilt:XXIV, yıl:1960
• Babasından sonra Saltanatı Elde Etmek İçin Kardeşi Selim’le Çatışan Şehzade Bayezid’in Amasya’da Babası Kanuni Sultan Süleyman’a Göndermiş Olduğu Arızâ. Sayı:96, cilt:XXIV, yıl:1960
• Şehzade Selim’in Babası Muhalefet Ederek Muharebe Ettiği Esnada Amasya Valisi Şehzade Ahmed’in Vezir-i Âzama Mektubu. Sayı:96, cilt:XXIV, yıl:1960.
• Fatih Sultan Mehmet’in Vefatı Üzerine Vezir İshak Paşa’nın II.Beyazid’i Saltanata Dâveti Arızâsı. Sayı:97, cilt:XXV, yıl:1961
• III.Mustafa’nın Kızı Şah Sultan’a Borç Senedi. Sayı:97, cilt:XXV, yıl:1961.
• Sultan II.Mahmud’un Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’ya Göndermiş olduğu Beyaz Üzerine Hatt-ı Hümayunu ( 1 fotokopi ile birlikte ).sayı:98, cilt:XXV, yıl:1961.
• Otranto’nun Zaptından Sonra Napoli Kralı ile Dostluk Görüşmeleri ( 4 fotokopi ile birlikte ). Sayı:100, cilt:XXV, yıl:1961
• Elfevaid’ül Muaddel i Nizam-ı Hükûmet-i Bender-i Cidde. Sayı:101, cilt:XXVI, yıl:1962.
• Orhan Gazi’nin Vefat Eden Oğlu Süleyman Paşa İçin Tertip Ettirdiği Vakfiyenin Aslı. Sayı:107, cilt:XXVII, yıl:1963.
• Osmanlı Devleti’ne İltica Etmiş olan Karyeka Hanedanından Ahmed Han Nerede Vefat Etti?.sayı:109, cilt:XXVIII, yıl:1964.
• Bonapart’ın Cezzar Ahmed Paşa’ya Mektubu ve Akkâ Muhasarasına Dair Bir Deyiş ( 1 fotokopi ile birlikte ). Sayı:111, cilt:XXVIII, yıl:1964.
• Fatih Sultan Mehmet2in Vezir-i Azamlarından Mahmud Paşa ile Şehzade Mustafa’nın Araları neden Açılmıştı? (1 fotokopi ile birlikte). Sayı:112, cilt:XXVIII, yıl:1964.
• Kanuni Sultan Süleyman2ın Vezir-i Azamı Makbul ve Maktul İbrahim Paşa Padişah Damadı Değildi ( 3 fotokopi ile birlikte). Sayı:114, cilt:XXIX, yıl:1965
• Pourquoi Beyazıt II Ordonna-t-il l’assassinat du Vizir Gedik Ahmet Paşa? ( en turc.-2 photocopies ). Sayı:115, cilt:XXIX, yıl:1965.
• Kabakçı Vak’asına Dair Bir Mektup. Sayı:116, cilt:XXIX, yıl:1965.
• II.Byezit’in Oğullarından Sultan Korkut ( 10 fotokopi ile birlikte ). Sayı:120, cilt:XXX, yıl:1966.
• Şehzade Mustafa’nın Ölümünde Medhali Olan Vezir-i Azam Rüstem Paşa’nın İkinci Sadaretinde Yeniçerilerin Ağalarından Şikayet Havi Kanuni Sultan Süleyman ile Rüstem Paşa’ya Pek Ağır Mektupları ( 2 fotokopi ile birlikte) sayı:122, cilt:XXXI, yıl:1966
• Emir Çoban Soldoz ve Demirtaş. Sayı:124, cilt:XXXI, yıl:1967.
• Sivas-Kayseri ve Dolaylarında Eretna Devleti. Sayı:126, cilt:XXXII, yıl:1968.
• Nizam-ı Cedid Ricalinden Kadı Abdurrahman Paşa. Sayı:139, cilt:XXXV, yıl:1971.
• III.Sultan Selim Zamanında Yazılmış Dış Ruznamesi’nden 1206/ 1791 ve 1207/ 1792 senelerine Ait Vekayi. Sayı:148, cilt:XXXVII, yıl:1973.
• Çapanoğulları ( 7 fotokopi ile birlikte ) . sayı:150, cilt:XXXVIII, yıl:1974
• Sultan III. Selim ve Koca Yusuf Paşa ( 4 fotokopi ile birlikte). Sayı:154, cilt:XXXIX, yıl:1975.
• Tosyalı Ebubekir Ratib Efendi ( 7 resimle birlikte). Sayı:153, cilt:XXXIX, yıl:1975.
• Osmanlılar Zamanında Sarayda Musiki Hayatı ( 19 resimle birlikte ). Sayı:161, cilt:XLI, yıl:1977.
• Osmanlı Tarihinde Gizli Kalmış Veya Şüphe ile Örtülü Bazı Olaylar ve Bu Hususa Dair Vesikalar ( 8 fotokopi ile birlikte) sayı:163, cilt:XLI, yıl:1977.
• Osmanlı Devleti Maliyesin Kuruluşu ve Osmanlı Devleti İç Hazinesi. Sayı:165, cilt:XLII, yıl:1978.
• Kaynarca Muahedesinden Sonraki Durum İcabı Karadeniz Boğazının Tahkimi ( 1 harita ve 5 belge ile birlikte ). Sayı:175, cilt:XLIV, yıl:1980.
• Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa Kuvvetleri Tarafından Saruhan, Aydın ve İzmir’in işgaline Dair Vesikalar. Sayı:185, cilt:XLVII, yıl:1983.
3. Diğer Makaleleri
• Sadrazam Halil Hamid Paşa, Türkiyat Mecmuası, sayı:5, 1935.
• Yedi Sene Muharebesi esnasında Lehistan Krallığının vaziyetine dair birkaç vesika, Tarih Semineri Dergisi I, 1937.
• XVIII.asırda Boğdan’a Voyvoda Tayini, Tarih Semineri Dergisi I, 1937.
• Kastamonu’da Tahmiscioğlu Vak’ası, Tarih Semineri Dergisi I/2, 1937.
• Ondört ve Onbeşinci asırlarda Anadolu Beyliklerinde toprak ve halk idaresi, II. Türk Tarih Kongresi, 1937.
• Vezir Hakkı Mehmet Paşa, Türkiyat Mecmuası 6, 1936/1939.
• Cezayirli Gazi Hasan Paşa’ya Dair, Türkiyat Mecmuası 7/8, 1940/1942.
• Niğde’de Karamanoğlu Vakfiyesi, Vakıflar Dergisi 2, 1949.
• Mithat Paşa- Sultan Aziz. Mithat Paşa Nasıl Öldürüldü?- Sultan Aziz intihar mı etti, öldürüldü mü?, Tarih Dünyası 25, 1951.
• Barscay Akos’un Erdel Krallığı’na aid bazı Vesikalar, Tarih Dergisi 7, 1952.
• Mahmud Celaleddin Paşa’ya dair, Resimli Tarih Mecmuası 49, 1954.
• Gazi Mehmed Muhtar Paşa’ya Dair, Resimli Tarih Mecmuası 56, 1954.
• Veliaht Yusuf İzzeddin Efendi’nin intiharı, Resimli Tarih Mecmuası 54, 1954.
• Tersane Konferansının Mukarreratı hakkında Şûra Mazbataları, Tarih Dergisi 9, 1954.
• II. Abdülhamid’in İngiliz siyasetine dair muhtıraları, Tarih Dergisi 10, 1954.
• Said Paşa’ya dair bazı Vesikalar, Tarih Dergisi 11/12, 1955.
• II. Abdülhamid’in Alman İmparatoruna çekmiş olduğu bir telgraf, Türkiyat Mecmuası 12, 1955.
• İstanbul ve Bilâd-ı Selâse denilen Eyüp, Galata, Üsküdar Kadılıkları, İstanbul Enstitüsü Mecmuası 3, 1957.
• Sultan II. Murad’ın Vasiyetnamesi, Vakıflar Dergisi 4, 1957.
• İstanbul’un Fethinde intihar eden veya öldürülen Şehzade Orhan kimin oğludur?, Tarih Coğrafya Dünyası I, 1959.
1. Kitapları
• Osmanlı Tarihi. 1.cilt, Anadolu Selçukluları ve Anadolu Beylikleri hakkında bir mukaddime ile Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan İstanbul’un fethine kadar. Metin dışında 9 harita, 5 kroki, 28 resim ve 1 soy kütüğü vardır. Ankara Türk Tarih Kurumu Basım., Türk Tarih kurumu yayınlarından.
Bu cilt şimdiye kadar yazılmış olan Osmanlı Tarihlerine nazaran daha doğru daha açık ve anlaşılır bir şekilde yazılmıştır. Bu ciltte şimdiye kadar tarihlerimizde toplu olarak gösterilmeyen ve bundan dolayı okuyuculara toplu bir fikir oluşturmalarına imkan sağlamayan Osmanlı Devleti’nin komşularıyla olan ilişkileri kısa olarak toplu bir şekilde gösterilmiştir.
Osmanlı Devleti’nin ilişkide bulundukları devletlerle Osmanlı Devleti arasındaki olaylar sırasıyla bahsedilmiştir. Bunun için kitapta bu devletlerden veya prensliklerden ayrı ayrı bahsedilmiştir.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu eseri yazarken başvurduğu kaynaklar arasında Osmanlı Türklerine karşı düşmanca yazılmış tarihler görmüştür. Bu eserler XI.ve XII.yy.daki Haçlı Seferleri sırasında görülen milli duygularla yazılmıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu cildi ve diğer ciltleri gördüğü kaynakları tarafsız bir şekilde inceleyerek hazırlamıştır.
• Osmanlı Tarihi. II.cilt, İstanbul’un Fethinden Kanuni Sultan Süleyman’ın Ölümüne Kadar, Metin dışında 1 harita, 48 resim ve 1 soy kütüğü vardır, Ankara Türk Tarih Kurumu Yayınlarından.
Bu eser 40 bölümden oluşmaktadır.
Bu eserinin 1.Bölümünde İstanbul’un Fethi sırasında Asya, Afrika, Avrupa’daki devletlerden bahsetmiştir. 2.bölümde Sırbistan ve Mora Seferleri’nden bahsetmiştir. 3.Bölümde Osmanlı Devleti’nin denizcilik faaliyetlerinden ve Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerinden bahsetmiştir. 4.Bölümde Karadeniz Bölgesi, Candar Beyliği ve Trabzon’un işgalleri üzerinde durmuştur. 5.Bölümde Arnavutluk, Eflak, Boğdan ve Bosna seferleri anlatılmıştır. 6.Bölümde Karaman Beyliği sebebiyle meydana gelen Osmanlı Akkoyunlu rekabeti ve bunun getirdiği sonuçlar anlatılmıştır. 7.Bölümde Osmanlı Venedik Harbi’ni ve sonuçlarından bahsetmiştir. 8.Bölümde Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Himayesine girmesini anlatmıştır. 9.Bölümde Fatih Sultan Mehmet’in son seneleri olayları ve ölümü anlatılmıştır. 10.Bölümde Fatih’in ilme karşı ilgisinden bahsedilmiştir. 11.Bölüm İstanbul’un imarı ve kalkınması için göçmen nakli, ilmi ve içtimai müesseseler ve sarayların inşası hakkında yazılmıştır.12. Bölümde Sultan Bayezid ve Cem Sultan mücadelesi ve bunun sonuçlarından bahsedilmiştir. 13. Bölümde Kili ve Akkirman’ın alınarak Boğdan’ın Osmanlı Hakimiyetine girmesinden ve Lehistan seferleri anlatılmıştır. 14. Bölümde II. Bayezid zamanına kadar Osmanlı-Memluk Devleti ilişkilerinden bahsedilmiştir. 15. Bölümde XV.yy sonlarında komşu devletler ile Endülüs İslamları ve Kemal Reis’ den bahsedilmiştir.
16.Bölümde Bayezid’in Rumeli Seferi ile Venediklilerin Haçlılarla Savaş anlatılmıştır. 17.Bölümde Safevi Devleti’nin kurulması ve faaliyetleri anlatılmıştır. 18. Bölümde II.Bayezid’in son seneleri ve Yavuz Selim’in hükümdarlığı ‘ndan bahsedilmiştir. 19.Bölüm Sultan Selim’in iç durumu düzeltmesi hakkında yazılmıştır. 20.Bölümde Anadolu’daki Kızılbaş Faaliyetleri’nden bahsedilmiştir. 21. Bölüm Memlûklerle son münasebet ve Mısır meselesi hakkında yazılmıştır. 22.Bölümde Sultan Süleyman’ın Hükümdarlığı ve İlk beş senesi’nden bahsedilmiştir. 23.Bölümde Macaristan Seferi ve Mohaç Meydan Muharebesi anlatılmıştır. 24.Bölümde Alevi İsyanları ve İran Seferleri’nden bahsedilmiştir. 25. Bölüm Kanuni Devrinde Türk Denizcilerinin faaliyetleri hakkında yazılmıştır. 26.Bölümde Hint ve Umman Seferlerine yer verilmiştir. 27.Bölümde Şehzadeler Vak’asından bahsedilmiştir. 28.Bölümde Kanuni’nin son seferi, Ölümü ve Şahsiyeti hakkında bilgiler yer almıştır. 29.Bölümde Osmanlılara bağlı hükümetlerden bahsedilmiştir. (Kırım, Eflak, Boğdan, Raguza ve Sakız Cumhuriyetleri ve Erdel ) 30.Bölümde XV.yy ortalarından XVI.yy ortalarına kadar Osmanlı Devleti’nin Asya ve Avrupa Devletleriyle Münasebetleri anlatılmıştır. 31.Bölüm XV.yy’dan XVI.yy’a kadar Osmanlı Sarayı ve Osmanlı Hânedanı hakkında bilgi vermektedir. 32. Bölümde XV.yy.’dan XVI.yy.’a kadar Osmanlı Vezir-i Âzamları’ndan bahsetmiştir. 33.Bölümde yine XV.yy.dan XVI.yy.a kadar Osmanlı’da Askeri Teşkilat üzerinde yazılar yazmıştır. 34. Bölümde Eyaletlerin İdaresinden bahsedilmiştir. 35.Bölüm İlmiye Teşkilatı hakkında yazılmıştır. 36.Bölüm XV.yy.dan XVI.yy.a kadar İlim ve Fikir hareketlerine ve Güzel Sanatlar hakkında yazılmıştır. 37.Bölümde de İlmi Eserlere yer vermiştir.
38.Bölümde Osmanlı Devletine ait bazı sosyal kurumlardan bahsetmiştir.(Cami, İmaretler, Hastahaneler, Kütüphaneler, Mimari eserler) 39.Bölüm Kuruluştan XVI.yy. ortalarına kadar Osmanlı Devleti’ndeki Ünlü İlim Adamları hakkında yazılmıştır. Son bölümde de XIV., XV. ve XVI.yy.lardaki Osmanlı Devleti’nin İktisadi durumunu değerlendirmiştir.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu eserinde XIV. Yüzyıl’dan XVI.yüzyıl’a kadar Osmanlı Devleti’nin siyasi, sosyal, iktisadi ve ilmi durumundan bahsetmiştir. Bunu da olayların oluş sırasına göre incelemiştir.
• Osmanlı Tarihi. III.cilt.,1.Kısım, II.Selim’in Tahta Çıkışından 1699 Karlofça Andlaşması’ na Kadar. Metin dışında 17 levha vardır. Ankara Türk Tarih Kurumu Yayınlarından.
Bu eser 27 Bölümden oluşmaktadır. Bu eser siyasi, askeri, ilmî, edebî, ekonomik olayların çokluğu sebebiyle 2 kısma ayrılmıştır.
Bu eser 27. Bölümdeki 1699 Karlofça Anlaşmasıyla sona ermiştir. II. Selim’in Hükümdarlığı’ndan başlanarak bulunduğu faaliyetlerden bahsedilmiştir. XVI. yy . sonu XVII. yy başındaki padişahlara değinmiştir. Yine padişah IV. Murat döneminden bahsetmiştir. Osmanlı Devleti’nin 1648’den 1656 yılına kadar olan durumunu değerlendirmiştir. Osmanlı Devleti’nin gerileme devrinden de bahsetmiştir. 1688’den 1691 sonuna kadar savaş durumu hakkında bilgiler vermiştir. Son olarak 1699 Karlofça Antlaşması’na kadar olan savaşlardan ve Karlofça Antlaşması’ndan bahsetmiştir.
• Osmanlı Tarihi., III.cilt., 2. Kısım, XVI. Yüzyıl Ortalarından XVI.Yüzyıl Sonlarına Kadar. Ankara Türk Tarih Kurumu Yayınlarından.
Bu eser Osmanlı Tarihi III. cildin 2. Kısmını oluşturmaktadır. 650 sayfadır. 28. Bölümden başlamıştır. Toplam 44 bölümden oluşmaktadır. Bu eserde XVI. yy.da Osmanlı Devletine bağlı olan beyliklerin durumlarını değerlendirmiştir. XVI. yy. sonrası Avrupa hakkında yazmıştır. XVI. yy.dan XVII. Yy.a kadar Osmanlı Devleti’nin Avrupa Devletleri ile olan ilişkilerini incelemiştir. Yine bazı İslam Devletleri ile münasebetleri değerlendirmiştir. Osmanlı Devleti’nin idari, mali, iktisadi, ilim hayatını anlatmıştır. Bazı ilim adamlarını ele almıştır. Son olarak Osmanlı Padişahlarının kişilikleri üzerinde durmuştur.
• Osmanlı Tarihi, IV.Cilt, 1.Kısım, Karlofça Andlaşması’ndan XVIII. Yüzyıl Sonlarına kadar, Ankara Türk Tarih Kurumu Yayınlarından.
Bu eser 687 sayfadır. 23 Bölümden oluşmaktadır. Karlofça Antlaşması’ndan sonra gelişen olayları anlatmıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu eserinde Osmanlı Devleti’nin iç durumundan ve Avrupa Devletleri ile ilişkilerinden bahsetmiştir. Yine Osmanlı Devleti’nin siyasi durumundan bahsetmiştir. İran ile Osmanlı münasebetlerini ele almıştır. Küçük Kaynarca Andlaşması’ndan sonraki askeri ıslahatları anlatmıştır. Osmanlı’nın Kara ve Deniz Kuvvetleri’nin durumundan bahsetmiştir. Son olarak XVIII. yy. sonlarına doğru Avrupa’daki siyasi durum hakkında bilgi vermiştir.
• Osmanlı Tarihi, IV. Cilt, 2. Kısım, XVIII. Yüzyıl, Metin dışında 32 resim vardır. Ankara Türk Tarih Kurumu Yayınlarından.
Bu eser 681 sayfadır. IV. Cildin 1. kısmı 23 Bölümden oluşuyordu. Bu eser onun devamı niteliğindedir. 24. Bölümden başlamaktadır. Toplam 35 Bölümden oluşmuştur.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu eserinde XVIII. asırda Osmanlı Devleti’nin İslam Devletleri ve Avrupa Devletleri ile münasebetlerini ele almıştır. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin XVIII. asırdaki Şeyhülislâmları ve Vezir-i Âzamlarından bahsetmiştir. XVIII. asırda Osmanlı’daki fikir hareketleri ve Güzel Sanatlar hakkında da bilgiler vermiştir. XVIII. asırda Osmanlı Devleti’nin bazı Avrupa Devletleri ile olan ilk defa yapılan ticari anlaşmalardan bahsetmiştir.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı son bölümde XVIII. asırda yetişmiş olan ilim ve fikir adamlarından bahsetmiştir.
• Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları I, Acemi Ocağı ve Yeniçeri Ocağı, Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara, 1988.
Bu eser 2 Kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda Acemi Ocağı ve Yeniçeri Ocağı’ndan bahsetmiştir. 755 sayfadan oluşmaktadır. 2 Bölümden meydana gelir.
• Osmanlı Devleti Teşkilâtından Kapıkulu Ocakları II, Cebeci, Topçu, Top Arabacıları, Humbaracı, Lağımcı Ocakları, Kapıkulu Süvarileri, Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara, 1988.
Bu eser Kapıkulu Ocakları I kitabının devamıdır. III. Bölümden başlamaktadır. Toplam 8 Bölümden oluşmuştur. 306 sayfadır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu eserinde Kapıkulu Ocakları hakkında toplu olarak bilgi vermiştir. Ayrıca Osmanlı ordusunun harp nizamından bahsetmiştir. Eserin son kısmında Kapıkulu Ocakları’na ait bazı resim ve fotoğraflara yer verilmiştir.
• Topkapı Sarayı Müzesi Osmanlı Saray Arşivi Kataloğu, Hükümler-Beratlar-Fermanlar.
Bu eser Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Em. Kur. Alb. İbrahim Kemâl Baybura ve Ülkü Altındağ tarafından kaleme alınmıştır. 300 sayfadır. 3 Bölümden oluşmaktadır.
İlk Bölümde Fermanlar, Beratlar, Hükümler yer almaktadır. Şehzadelerin Ferman, Hüküm ve Beratları anlatılmıştır. Yine Mektuplar, Andlaşmalar, Lâhiyalar, Fetvalar, Senedler, Makbuzlar’dan bahsedilmiştir.
İkinci Bölümde Siyâsî, Askeri, İktisadî ve Malî, Kültür, Saray hakkında yazılar yazılmıştır.
Üçüncü Bölümde de belgeler yer almaktadır.
• Mithat Paşa ve Yıldız Mahkemesi, Türk Tarih Kurumu, Ankara.
Bu eser 21 Bölümden meydana gelmektedir. 363 sayfadır.
Eserde 8.Bölüme kadar Sultan Abdülaziz Devri siyasi olayları İstanbul’un o dönemdeki durumundan ayrıca Abdülaziz’in intihar olayını anlatmıştır. Abdülaziz’in intihar olayında şüpheli görülen kişiler hakkında bahsetmiştir. II.Abdülhamit’in saltanatının ilk beş senesinden de bahsetmiştir.
Abdülaziz’in intiharında şüpheli görülen kişiler hakkında kurulan Mahkeme’nin anlatıldığı bir eserdir. Bu mahkemenin adı Yıldız Mahkemesi’dir.İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu mahkemede alınan kararlardan bahsetmiştir. Ayrıca Yıldız Mahkemesi Reis ve Âzaları’ndan da kısaca bahsetmiştir.
• Çandarlı Vezir Ailesi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,1988.
Bu eser 401 sayfadan oluşmaktadır. 4 Bölümden oluşmaktadır.
İlk bölümde Çandarlı Ailesinin Menşei hakkında bir açıklama yapmıştır. 2.Bölümde Halil Hayreddin Paşa’dan bahsetmiştir. 3.Bölümde Halil Hayreddin Paşa’nın Gelibolu’daki Camii Kitabesi hakkında bilgi vermiştir. Son bölümde ise Halil Hayrettin Paşa’nın oğulları hakkında yazılar yazmıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın bu eseri hazırlamasının nedeni Osmanlı hanedanıyla beraber tarih sahnesine çıkmış olan Çandarlı Vezir Ailesi hakkında tarihlerde tam bir biyoğrafi bulunmamasıdır. Bu nedenle eldeki belgeler ve eserler yardımıyla derli toplu bir eser oluşturmak istemiştir.
• Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara,1988.
Bu eser 22 Bölümden oluşmaktadır.İlk Osmanlı Medreseleri, Medreselerin özellikleri ve Medreselerde okutulan derslerden bahsedilmiştir. Medreselerde Müderris olmak için gerekli olan koşullar hakkında yazmıştır. İstanbul Kadılığı, Padişah Hocalarından, Müftülükten kısaca bahsetmiştir.Son olarak İlmiye rütbeleri ve derecelerinden kısaca bahsetmişti
• Osmanlı Devleti Teşkilâtına Methal, Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Anadolu Beylikleri, İlhanlılar, Karakoyunlular ve Akkoyunlular, Türk Tarih Kurumu Yayınları, İstanbul Maarif Basımevi.
Bu eser 7 Bölümden oluşmaktadır. 467 sayfadır.
Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu İmparatorluğu teşkilatından bahsetmiştir. İsmail Hakkı Uzunçarşılı bu eserde Anadolu Beylikleri, Karakoyunlu-Akkoyunlu-Memlükler’in devlet teşkilatı yapısını incelemiştir.
• Osmanlı Devleti’nin Saray Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,1988.
Bu eser 585 sayfadır. Beş Bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde Osmanlı Padişahlarının saraylarından bahsetmiştir. İkinci bölümde Saltanat Merasimlerinden ve Usullerinden bahsedilmiştir. Üçüncü bölümde Sarayın Enderun bölümü ve vazifeleri anlatılmıştır. Dördüncü bölümde Sarayın bîyrun halkı ve vazifeleri anlatılmıştır. Beşinci bölümde ise Bîyrun teşkilatında olan Bostancı Ocağı ve Has anlatılmıştır.
• Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu-Karakoyunlu Devletleri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara.
Bu eser 297 sayfadır. 21 Bölümden oluşmaktadır.
Karamanoğulları, Germiyanoğulları, Lâdik Beyleri, Eşrefoğulları, Hamitoğulları, Menteşeoğulları, Saruhanoğulları, Alaiye Beyleri, Karasioğulları, Aydınoğulları, Candaroğulları, Pervâneoğulları, Sâhip Ataoğulları, Eretna Devleti, Dulgadiroğulları, Ramazanoğulları, Akkoyunlu ve Karakoyunlu Devletleri’nin siyasi, ekonomik, ilmi ve sosyal yapısından bahsetmiştir. Ayrıca bu devletlerin halk ve toprak durumunu da anlatmıştır.
• Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara, 1988.
Bu eser 632 sayfadır. 4 Bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde Divan-ı Hümayun’un yapısından bahsetmiştir. İkinci bölümde Sadr-ı Azam hakkında bilgiler vermiştir. Üçüncü bölümde Merkez Maliye Teşkilatı ( Defterdarlık) hakkında yazılar yazmıştır. Dördüncü bölümde Osmanlı Bahriye Teşkilatı’ndan bahsetmiştir. Bu bölümde Kaptan,Paşa ve Sancakları anlatılmıştır. Donanma rütbelerinden bahsetmiştir. Osmanlı Bahriyesi’nde kullanılan gemilerden söz etmiştir. Eserde son olarak Donanma Kanunnamesi’nden bahsedilmiştir.
• Mithat ve Rüştü Paşaların Tevkiflerine Dair Vesikalar, Metin dışında 15 levha vardır.,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,1987.
Bu eser 2 Bölümden oluşmaktadır. 179 sayfadır.
İlk bölümde Mithat Paşa’nın tutuklanıp sorguya çekilmesi anlatılmıştır. İkinci bölüm Mütercim Rüştü Paşa’nın tutuklanıp sorguya çekilmesinden oluşmaktadır.
Bu eser Abdülaziz’in ölümünden suçlu tutulan Mithat Paşa hakkında yazılmış olan bir eserdir. Bu eser 40’dan fazla resim ve belgelidir.
• Mithat Paşa ve Tâif Mahkumları, Metin dışında 34 resim ve vesîka fotoğrafı vardır. Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1985.
Bu eser 8 Bölümden oluşmaktadır. Toplam 220 sayfadır.
İlk bölümde Mithat Paşa ve arkadaşları anlatılmıştır. İkinci bölümde Mithat Paşa ve arkadaşlarının Tâif’e gönderilmesi anlatılmıştır. Üçüncü bölüm sürgün olanların Tâif’teki yaşamlarını konu almıştır. Dördüncü bölümde Mithat ve Mahmut Paşa’ların ölümlerini anlatmıştır. Beşinci bölümde tutuklanan diğer kişilerden bahsedilmiştir. Altıncı bölümde ise Tâif’e gönderilen sürgünlerin oradaki yaşamları hakkında bilgiler verilmiştir. Yedinci bölümde tutukların başlarındaki memurlardan bahsedilmiştir. Son olarak eserde bazı önemli belgeler ve mektuplar açıklanmıştır.
• Karesi Vilâyeti Tarihçesi ( Balıkesir İli Tarihçesi), İstanbul Hüsnütabiat Basımevi, 1925.
• Karesi Meşâhiri ( Balıkesir Ünlüleri), 2 cilt, İstanbul Hüsnütabiat Basımevi, 1925.
• Alemdar Mustafa Paşa, Türk Tarih Kurumu Yayını ve Basımevi, Ankara, 1947.
Bu eser Rumeli Âyanlarından Tirsinikli İsmail, Yıllıkoğlu Süleyman Ağalar ile Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa’yı anlatır.
• Ali Suavi ve Çırağan Sarayı V ak’ası, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1944. 29 Sayılı Belleten’den ayrı bir basım.
• Mekke’i Mükerreme Emirleri, Türk Tarih Kurumu Yayını ve Basımevi, Ankara 1972.
• Enderun Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayını ve Basımevi, Ankara, 1944.
• Kitabeler, 2 cilt, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, İstanbul Devlet Basımevi.
Bu eser Tokat-Amasya ve Manisa-Muğla-Isparta yörelerindeki tarihi eserlere ait kitabeleri anlatır. Birinci cildi Tokat, Niksar, Zile, Turhal, Pazar ve Amasya’ya; İkinci cildi Saruhan, Menteşe, Aydın, İnanç ve Hamidoğulları eserlerine aittir.
• Kütahya Şehri, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, 1932.
Bu eserde Bizans, Selçuklu, Germiyan ve Osmanlı dönemlerindeki Kütahya anlatılmıştır.
• Kastamonu Meşâhiri, Ayyıldız Basımevi, Ankara, 1924.
• Sivas Şehri, Maarif Vekaleti Yayını, 1928, Rıdvan Nafiz Edgüder ile birlikte hazırlanmıştır.
• Dünya Tarihi, Ankara, 1972.
• II. Abdülhamid’in Hal’i ve Ölümüne dair Vesikaları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1946.
• III. Selim’in Veliaht iken Fransa Kralı XVI. Lui ile Muharebeleri, İstanbul Devlet Basımevi, 1938, Belleten sayı:5-6’dan ayrı basım.
• Karesi İdadi Sultani Lisesine Mahsus Sâlname, Balıkesir Dilek ve Karesi Vilayet Basımevi, 1923.
• Vezir Hakkı Mehmed Paşa, İstanbul Türkiyat Mecmuasından ayrı basım, 1939.
• Osmanlılar Zamanında Saraylarda Musiki Hayat, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1977, Belleten sayı:161’den ayrı basım.
• Topkapı Sarayı Müzesi Mühürler Seksiyonu Rehberi, İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Yayını, 1959.
2. Makaleleri
2.1. Açık Söz Gazetesi’nde Yayınlanmış Olan Makaleleri
• Muhase-i Tarihiye : Eski valiler. Açık söz 271 (1921) 275 ( 1921 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, I. Tosyalı Koca Nişancı Celâl-zâde Mustafa Çelebi. Açık Söz 278 (1921)284 (1921) 2.
• Terâcüm-i ahval : Abdurrahman Nureddin Paşa. Açık Söz 284 (1921) 2.
• Kastamonu Meşâhiri, 2. Tosyalı Salih Salâhi Efendi. Açık Söz 288 (1921) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 3. Halil Hayreddin Efendi. Açık Söz 293 (1921) 2.
• Kastamonu Meşâhîri 4. Moldovânî Ali Paşa. Açık Söz 293 (1921) 2.
• Muhasebe-i tarihiye : Mehterhâne. Açık Söz 299 (1921 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 5. Halîmi Abdülhalim Çelebi. Açık Söz 301 ( 1921 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 6. Hâfız Hüseyin Hüsnî Efendi. Açık Söz 307 (1921) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 7. Sa’dî Sa’dullah Efendi. Açık Söz 311 (1921) 312 ( 1921) 2.
• Halîmî Çelebi Câmi’i yahud Ağa imareti. Açık Söz 318 (1921) 2.
• Kastamonu Kütüphaneleri. Açık Söz 321 (1921 ) 2.
• Muhasebe-i tarihiye: Eski Belediye Teşkilatı. Subaşılık. Açık Söz 324 ( 1921 ) 2.
• Muhasebe-i tarihiye: Müftî ve nakîbü’l-eşraf teşkilatı. Açık Söz 331 ( 1921 ) 2.
• Muhasebe-i tarihiye: Eski zamanlarda bir şikayet. Açık Söz 334 ( 1921 ) 2.
• Muhasabe-i tarihiye : Bir Ameliyât-ı Cerrâhiye. Açık Söz 336 ( 16 Aralık 1337 ) 2.
• Muhasebe-i tarihiye: Eski zamanlarda İstanbul’a Hicret memnû’. Açık Söz 339 ( 1921) 2.
• Eski zamanlarda Gayr-i Müslimlerden Cizye. Açık Söz 343 ( 1921 ) 2 ; 344 ( 1921 ) 2
• Kastamonu Meşâhîri, 9. Hoca Senâî Ali Efendi. Açık Söz 345 ( 1921 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 10. Râtib Ebûbekir Efendi. Açık Söz 356 ( 1921 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 11. Reîsü’l-küttâb Ulu Ârif Mehmed Efendi. Açık Söz 358 ( 1921 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 13. Sadr-ı Esbak İzzet Mehmed Paşa. Açık Söz 372 ( 1921 ) 2.
• İstiklâl-i Osmânî Münâsebetiyle. Açık Söz 373 (1921 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 15. Hatib-zâde Muhyiddin Mehmed Efendi. Açık Söz 377 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 17. Reîsü’l-küttab İsmail Efendi. Açık Söz 387 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 18. Hasan-zâde Şeyh Şifâî Mehmed Efendi. Açık Söz 391 ( 1922 ) 2.
• Muhasebe-i Tarihiye : Eski Zamanlarda Menzil ve Posta Teşkilatı. Açık Söz 395 ( 1922 ) 2.
• Cinci Hoca Hüseyin Efendi. Açık Söz 399 ( 1922).
• Kastamonu Meşâhîri, 19. Baltacı Mehmed Paşa. Açık Söz 411 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 20. Elmas Mehmed Paşa. Açık Söz 417 ( 1922 ) 2.
• Mevlânâ Nasrullah ve Nasrullah Câmi’i. Açık Söz 420 ( 1922 ) 2.
• Anadolu Müdafaasının Hassası. Açık Söz 427 (1922 ) 1.
• Kastamonu Meşâhîri, 22. Kapudan-ı Deryâ Sâlih Paşa. Açık Söz 429 ( 1922 ) 2.
• Türkçe Hutbe Münasebetiyle. Açık Söz 460 ( 1922 ) 2.
• Kasaba ve Köy İsimleri. Açık Söz 476 ( 1922) 1.
• Kırım Açlarına yardım. Açık Söz 487 ( 1922 ) 1.
• Kastamonu İlim Derneği. Açık Söz 494 ( 1922 ) 1.
• Kastamonu Meşâhîri, 21. Nâmi Mustafa Efendi (Hattat). Açık Söz 501 ( 1922) 2.
• Taşköprü Mektubu. Açık Söz 504 ( 1922 ) 2.
• Daday. Açık Söz 505 ( 1922 ) 2.
• Boyabad Mektubu. Açık Söz 511 ( 1922 ) 2
• Sinop Mektubu. Açık Söz 525 ( 1922 ) 2.
• İstanbul Tezahuratı ve Matbuat. Açık Söz 582 (1922) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 25.Şemsî-i Defterdar (Cendereci-zâde). Açık Söz 585 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 26. Hasib Mehmed Efendi. Açık Söz 588 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 27. Şeyh La’lî Mehmed Efendi. Açık Söz 593 ( 1922 ) 2.
• Ferhat Mehmed Paşa ve Âsar-ı Hayriyyesi. Açık Söz 594 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 28. Hacı Ziyaeddin Efendi. Açık Söz 595 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 29. Azmî Nu’mân Efendi. Açık Söz 596 ( 1922 ) 2.
• Kastamonu Meşâhîri, 30. Rıfkî Mehmed Efendi. Açık Söz 685 ( 1923 ) 2.
2.2: Belleten Dergisinde Yayınlamış Olan Makaleleri
• Kahramanoğulları Devri Vesikalarından İbrahim Bey’in Karaman İmareti Vakfiyesi. Sayı:1, cilt:1, yıl: 1937.
• Amedi Galib Efendi’nin Murahhaslığı ve Paris’ten Gönderdiği Şifreli Mektuplar. Sayı:2, cilt:1, yıl: 1937.
• Selim III.’ün Veliaht iken Fransa Kralı XVI. Lui ile Muharebeleri. Sayı: 5-6, cilt: II, yıl: 1938.
• XIV. ve XV. Asırlarda Anadolu Beyliklerinde Toprak ve Halk İdaresi. Sayı:5-6, cilt:II, yıl: 1938.
• Tarihte Vesikacılığın Ehemmiyetine Küçük bir Misal. Sayı:7-8, cilt:II, yıl: 1938.
• Yeni Türk Tarihinde Vesikacılık. Sayı:7-8, cilt:II, yıl:1938.
• Osmanlılarda İlk Vezirlere Ait Metalea. Sayı:9, cilt:III, yıl: 1938.
• Türk Tarihi Yazılırken. Sayı:10, cilt:III, yıl:1939.
• Çelebi Mehmet Tarafından Verilmiş Bir Temlikname ve Sasa Bey Ailesi. Sayı:11-12, cilt:III, yıl:1939.
• Üstat Ahmed Tevhid. Sayı:13, cilt:IV, yıl:1940.
• Üstat İsmail Saib Sencer. Sayı:13, cilt:IV, yıl:1940.
• Marmara ve Karadeniz’in Birleştirilmesi Hakkında. Sayı:14-15, cilt:IV, yıl:1940.
• Osmanlı Devleti Zamanında Kullanılmış Olan Bazı Mühürler Hakkında Bir Tetkik. Sayı:16, cilt:IV, yıl:1941.
• Tuğra ve Pençeler. Sayı:17-18, cilt:V, yıl.1941.
• Gazi Orhan Bey Vakfiyesi. Sayı:19, cilt:V, yıl:1941
• Çandarlı Zâde Ali Paşa Vakfiyesi. Sayı:20, cilt:V, yıl:1941.
• Kabakçı Mustafa İsyanına Dair Yazılmış Bir Tarihçe. Sayı:23-24, cilt:VI, yıl:1942.
• Ahmedci Mustafa Reşid Bey’in Kütahya’da Bulunan Mısır Kuvvetleri Kumandanı İbrahim Paşa’ya Mektubu. Sayı:23-24, cilt:VI, yıl:1942.
• Eros Barökay’ın Erdel Krallığı’na Tayini Hakkında Birkaç Vesika. Sayı: 27, cilt:VII, yıl: 1943.
• Sultan Abdülaziz Vak’ası’na Dair Vak’a-Nüvis Lütfi Efendi’nin Bir Risalesi. Sayı:28, cilt:VII, yıl:1943
• Ali Suavi ve Çırağan Sarayı Vak’ası. Sayı:29, cilt:VIII., yıl:1944
• V. Murad’ı Tekrar Padişah Yapmak İsteyen K. Skaliyeri-Aziz Bey Komitesi. Sayı:30, cilt:VIII., yıl:1944.
• Doktor Mehmed Emin Paşa. Sayı:30, cilt:VIII., yıl:1944.
• Gazi Orhan Bey’in Hükümdar Olduğu Tarih. Sayı:34, cilt:IX., yıl:1945.
• Viyana Büyükelçisi Sadullah Paşa’nın İntiharına Dair. Sayı:55, cilt:XIV, yıl:1950.
• Merhum Sadullah Paşa’nın Safvet ve Cevdet Paşalar ile Safvet Paşa-zâde Refet Beyle Mektuplaşması. Sayı:58, cilt:XV., yıl:1951.
• Kanun-ı Osmani Mefhum-ı Defter-i Hâkânî. Sayı:59, cilt:XV., yıl:1951.
• Memluk Sultanları Yanına İltica Etmiş Olan Osmanlı Hanedanına Mensup Şehzadeler. Sayı:68, cilt:XVII, yıl:1953.
• Onaltıncı Yüzyıl Ortalarında İslamiyeti Kabul Etmiş Olan Bir Boğdan Voyvodası. Sayı:69,cilt:XVIII., yıl:1954.
• Asâkir-i Mansure’ye Fes Giydirilmesi Hakkında Sadr-ı Âzam Takriri ve II.Mahmud’un Hatt-ı Hümayunu ( 2 resimle birlikte ). Sayı:70, cilt:XVIII, yıl: 1954.
• Rodos Şövalyeleri Hakkında Antalya Valisi Sultan Korkud’a Gönderilmiş Bir Mektup. Sayı:71, cilt:XVIII, yıl:1954.
• Tunus’un 1881’de Fransa Tarafından İşgaline Kadar Burada Valilik Eden Hüseyni Ailesi. Sayı:72, cilt:XVIII, Yıl:1954.
• II. Abdülhamid Devrinde Kamil Paşa ( 8 tıpkı basımla birlikte). Sayı:74, cilt:XIX, yıl:1955.
• 1908 yılında II. Meşrutiyet’in ne Suretle İlan Edileceğine Dair Vesikalar ( 9 resimle birlikte). Sayı:77, cilt:XX, yıl:1956.
• Nizam-ı Cedid Ricalinden Valide Sultan Kethüdası Meşhur Yusuf Ağa ve Kethüdazâde Arif Efendi. Sayı:79, cilt:XX, yıl:1956.
• A Propos de Quelques erreurs Touchant les Premieres Annees de I’Empire Otoman. Sayı:81, cilt XXI, yıl:1957.
• L’epoux de Selçuk Hatun, Fille de Çelebi Sultan Mehmet ( en Turc; avec 4 facsimiles). Sayı:81, cilt:XXI, yıl:1957.
• Çelebi Sultan Mehmed’in Kızı Selçuk Hatun Kimle Evlendi. Sayı:82, cilt:XXI, yıl:1957.
• Değerli Türk Alimi ve Güsel Sanatlar Üstadı Abdülbâki Arif Efendi ( 1 resimle birlikte). Sayı:85, cilt:XXII, yıl:1958.
• XVI. Asır Ortalarında Yaşamış Olan İki Büyük Şahsiyet: Celâlzâde Mustafa ve Salih Çelebiler ( 6 fotokopi ile birlikte). Sayı:87, cilt:XVII, yıl:1958.
• Sultan III. Mustafa’nın Hüzün Verici Bir Borç Senedi ( 1 fotokopi ile birlikte). Sayı:87, cilt:XXII, yıl:1958.
• Çandarlı ( Cenderli ) Kara Halil Hayreddin Paşa. Sayı:91, cilt:XXIV., yıl:1959.
• Şah İsmail’in Zevcesi Taclı Hanım’ın Mücevharatı ( 3 fotokopi ile birlikte ). Sayı:92, cilt:XXIV, yıl:1959.
• II.Mehmet’in Oğlu Şehzade Mahmud’un Ölümü ( 1 resimle birlikte). sayı:94, cilt:XXIV, yıl:1960.
• Cem Sultan’a Dair Beş Orijinal Vesika ( 8 fotokopi ile birlikte) sayı:95, cilt:XXIV, yıl:1960
• Babasından sonra Saltanatı Elde Etmek İçin Kardeşi Selim’le Çatışan Şehzade Bayezid’in Amasya’da Babası Kanuni Sultan Süleyman’a Göndermiş Olduğu Arızâ. Sayı:96, cilt:XXIV, yıl:1960
• Şehzade Selim’in Babası Muhalefet Ederek Muharebe Ettiği Esnada Amasya Valisi Şehzade Ahmed’in Vezir-i Âzama Mektubu. Sayı:96, cilt:XXIV, yıl:1960.
• Fatih Sultan Mehmet’in Vefatı Üzerine Vezir İshak Paşa’nın II.Beyazid’i Saltanata Dâveti Arızâsı. Sayı:97, cilt:XXV, yıl:1961
• III.Mustafa’nın Kızı Şah Sultan’a Borç Senedi. Sayı:97, cilt:XXV, yıl:1961.
• Sultan II.Mahmud’un Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’ya Göndermiş olduğu Beyaz Üzerine Hatt-ı Hümayunu ( 1 fotokopi ile birlikte ).sayı:98, cilt:XXV, yıl:1961.
• Otranto’nun Zaptından Sonra Napoli Kralı ile Dostluk Görüşmeleri ( 4 fotokopi ile birlikte ). Sayı:100, cilt:XXV, yıl:1961
• Elfevaid’ül Muaddel i Nizam-ı Hükûmet-i Bender-i Cidde. Sayı:101, cilt:XXVI, yıl:1962.
• Orhan Gazi’nin Vefat Eden Oğlu Süleyman Paşa İçin Tertip Ettirdiği Vakfiyenin Aslı. Sayı:107, cilt:XXVII, yıl:1963.
• Osmanlı Devleti’ne İltica Etmiş olan Karyeka Hanedanından Ahmed Han Nerede Vefat Etti?.sayı:109, cilt:XXVIII, yıl:1964.
• Bonapart’ın Cezzar Ahmed Paşa’ya Mektubu ve Akkâ Muhasarasına Dair Bir Deyiş ( 1 fotokopi ile birlikte ). Sayı:111, cilt:XXVIII, yıl:1964.
• Fatih Sultan Mehmet2in Vezir-i Azamlarından Mahmud Paşa ile Şehzade Mustafa’nın Araları neden Açılmıştı? (1 fotokopi ile birlikte). Sayı:112, cilt:XXVIII, yıl:1964.
• Kanuni Sultan Süleyman2ın Vezir-i Azamı Makbul ve Maktul İbrahim Paşa Padişah Damadı Değildi ( 3 fotokopi ile birlikte). Sayı:114, cilt:XXIX, yıl:1965
• Pourquoi Beyazıt II Ordonna-t-il l’assassinat du Vizir Gedik Ahmet Paşa? ( en turc.-2 photocopies ). Sayı:115, cilt:XXIX, yıl:1965.
• Kabakçı Vak’asına Dair Bir Mektup. Sayı:116, cilt:XXIX, yıl:1965.
• II.Byezit’in Oğullarından Sultan Korkut ( 10 fotokopi ile birlikte ). Sayı:120, cilt:XXX, yıl:1966.
• Şehzade Mustafa’nın Ölümünde Medhali Olan Vezir-i Azam Rüstem Paşa’nın İkinci Sadaretinde Yeniçerilerin Ağalarından Şikayet Havi Kanuni Sultan Süleyman ile Rüstem Paşa’ya Pek Ağır Mektupları ( 2 fotokopi ile birlikte) sayı:122, cilt:XXXI, yıl:1966
• Emir Çoban Soldoz ve Demirtaş. Sayı:124, cilt:XXXI, yıl:1967.
• Sivas-Kayseri ve Dolaylarında Eretna Devleti. Sayı:126, cilt:XXXII, yıl:1968.
• Nizam-ı Cedid Ricalinden Kadı Abdurrahman Paşa. Sayı:139, cilt:XXXV, yıl:1971.
• III.Sultan Selim Zamanında Yazılmış Dış Ruznamesi’nden 1206/ 1791 ve 1207/ 1792 senelerine Ait Vekayi. Sayı:148, cilt:XXXVII, yıl:1973.
• Çapanoğulları ( 7 fotokopi ile birlikte ) . sayı:150, cilt:XXXVIII, yıl:1974
• Sultan III. Selim ve Koca Yusuf Paşa ( 4 fotokopi ile birlikte). Sayı:154, cilt:XXXIX, yıl:1975.
• Tosyalı Ebubekir Ratib Efendi ( 7 resimle birlikte). Sayı:153, cilt:XXXIX, yıl:1975.
• Osmanlılar Zamanında Sarayda Musiki Hayatı ( 19 resimle birlikte ). Sayı:161, cilt:XLI, yıl:1977.
• Osmanlı Tarihinde Gizli Kalmış Veya Şüphe ile Örtülü Bazı Olaylar ve Bu Hususa Dair Vesikalar ( 8 fotokopi ile birlikte) sayı:163, cilt:XLI, yıl:1977.
• Osmanlı Devleti Maliyesin Kuruluşu ve Osmanlı Devleti İç Hazinesi. Sayı:165, cilt:XLII, yıl:1978.
• Kaynarca Muahedesinden Sonraki Durum İcabı Karadeniz Boğazının Tahkimi ( 1 harita ve 5 belge ile birlikte ). Sayı:175, cilt:XLIV, yıl:1980.
• Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa Kuvvetleri Tarafından Saruhan, Aydın ve İzmir’in işgaline Dair Vesikalar. Sayı:185, cilt:XLVII, yıl:1983.
3. Diğer Makaleleri
• Sadrazam Halil Hamid Paşa, Türkiyat Mecmuası, sayı:5, 1935.
• Yedi Sene Muharebesi esnasında Lehistan Krallığının vaziyetine dair birkaç vesika, Tarih Semineri Dergisi I, 1937.
• XVIII.asırda Boğdan’a Voyvoda Tayini, Tarih Semineri Dergisi I, 1937.
• Kastamonu’da Tahmiscioğlu Vak’ası, Tarih Semineri Dergisi I/2, 1937.
• Ondört ve Onbeşinci asırlarda Anadolu Beyliklerinde toprak ve halk idaresi, II. Türk Tarih Kongresi, 1937.
• Vezir Hakkı Mehmet Paşa, Türkiyat Mecmuası 6, 1936/1939.
• Cezayirli Gazi Hasan Paşa’ya Dair, Türkiyat Mecmuası 7/8, 1940/1942.
• Niğde’de Karamanoğlu Vakfiyesi, Vakıflar Dergisi 2, 1949.
• Mithat Paşa- Sultan Aziz. Mithat Paşa Nasıl Öldürüldü?- Sultan Aziz intihar mı etti, öldürüldü mü?, Tarih Dünyası 25, 1951.
• Barscay Akos’un Erdel Krallığı’na aid bazı Vesikalar, Tarih Dergisi 7, 1952.
• Mahmud Celaleddin Paşa’ya dair, Resimli Tarih Mecmuası 49, 1954.
• Gazi Mehmed Muhtar Paşa’ya Dair, Resimli Tarih Mecmuası 56, 1954.
• Veliaht Yusuf İzzeddin Efendi’nin intiharı, Resimli Tarih Mecmuası 54, 1954.
• Tersane Konferansının Mukarreratı hakkında Şûra Mazbataları, Tarih Dergisi 9, 1954.
• II. Abdülhamid’in İngiliz siyasetine dair muhtıraları, Tarih Dergisi 10, 1954.
• Said Paşa’ya dair bazı Vesikalar, Tarih Dergisi 11/12, 1955.
• II. Abdülhamid’in Alman İmparatoruna çekmiş olduğu bir telgraf, Türkiyat Mecmuası 12, 1955.
• İstanbul ve Bilâd-ı Selâse denilen Eyüp, Galata, Üsküdar Kadılıkları, İstanbul Enstitüsü Mecmuası 3, 1957.
• Sultan II. Murad’ın Vasiyetnamesi, Vakıflar Dergisi 4, 1957.
• İstanbul’un Fethinde intihar eden veya öldürülen Şehzade Orhan kimin oğludur?, Tarih Coğrafya Dünyası I, 1959.
Etiketler:
ismail-hakki-uzun-carsili,
uzunçarşılı eserleri
İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI TARİHÇİLİĞİ
İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI’ NIN TARİHÇİLİĞİ
İsmail Hakkı Uzunçarşılı ömrü boyunca Osmanlı Tarihi’ni incelemiştir. Ancak araştırmalarını yaparken Osmanlı Tarihi’nin arşiv vesikalarını incelemiştir. Kanunname ve yazma eserler okumuştur. Bunların okunmadan Osmanlı Tarihi’nin doğru olarak öğrenilemeyeceğini savunmuştur.
Tarih meraklılarına Osmanlı Tarihi’ni yalnız basma eserlerden okurlarsa eksik ve hatalı bilgi etmiş olacaklarını, altı buçuk asırlık devamlı bir tarihi olan Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi, mali, iktisadi, mali, iktisadi, askeri, sosyal durumu gerçek kaynaklara dayanılarak araştırılması gerektiğini ancak bu şekilde devletin hakiki boyutlarına ulaşılabileceğini söylemiştir.
Olayların iç yüzünün tarihlerden ziyade vesikalarda görüldüğünü bunların incelenmeden gerçek bilgiye ulaşılamayacağını düşünmekteydi. İsmail Hakkı Uzunçarşılı kanunnameler ve vesikaları inceledikten sonra Osmanlı Tarihi hakkında çok az şey bildiğini görmüş ve bu konuda oldukça yetersiz olduğunu fark etmiştir. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu’nun gerçek kaynaklara dayanılarak incelenmesi gerektiğinin önemi üzerinde durmuştur.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, bir bilim arayıcısında bulunması gereken bütün özellikleri kendinde toplamıştır. Güçlü bir görüş ve sağ duyusuna sahiptir. Bu özellik ona doğruyu yanlıştan ayırt etmesinde yardımcı olmuştur. Tarih yazarken siyasetten ve duygularından sıyrılmasını bilmiştir. Bunu İttihat ve Terakki Cemiyetine üye olmasına rağmen Tarih araştırmalarına başladıktan sonra karşılaştığı belgeler üzerine o cemiyeti eleştirmesiyle anlayabiliyoruz.
Onun tarih bilgisi oldukça geniştir. Bu nedenle bir olayı incelerken onu tek bir olay gibi değil, diğer olaylarla bir bütün içinde değerlendirirdi. Olayı tek yönüyle değil bütün yönleriyle ele alırdı.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı çok alçak gönüllüydü ve eleştiriyi olumlu karşılayıp onun üzerinde tartışmaya açık bir yapısı vardı. Bu özelliğini Osmanlı Teşkilâtı ve Medeniyeti ile ilgili yazmış olduğu eserin “Önsöz”üne koyduğu şu fırkadan anlamak mümkündür:
“Bu eserin tam ve hatasız olduğunu iddia etmek tabiî gülünç olur. Kitap basılırken görülebilen noksan ve hatalar son kısımda tashih edilmiştir. Şimdiye kadar ilk defa yazılan ve hakikaten yorucu olan böyle bir eserde husûle gelen yanlışlıkların tashihinin zamanla mümkün olduğunu bu işlere vukûfu olanlar takdir buyururlar; noksan ve yanlışlıkları tashihe himmet edecek olan alim ve müdekkiklere şimdiden teşekkürlerimi arz ederim”.
Bu yazı İsmail Hakkı Uznuçarşılı’nın alçak gönüllü olduğunu bize gösterir.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı ömrü boyunca Osmanlı Tarihi’ni incelemiştir. Ancak araştırmalarını yaparken Osmanlı Tarihi’nin arşiv vesikalarını incelemiştir. Kanunname ve yazma eserler okumuştur. Bunların okunmadan Osmanlı Tarihi’nin doğru olarak öğrenilemeyeceğini savunmuştur.
Tarih meraklılarına Osmanlı Tarihi’ni yalnız basma eserlerden okurlarsa eksik ve hatalı bilgi etmiş olacaklarını, altı buçuk asırlık devamlı bir tarihi olan Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi, mali, iktisadi, mali, iktisadi, askeri, sosyal durumu gerçek kaynaklara dayanılarak araştırılması gerektiğini ancak bu şekilde devletin hakiki boyutlarına ulaşılabileceğini söylemiştir.
Olayların iç yüzünün tarihlerden ziyade vesikalarda görüldüğünü bunların incelenmeden gerçek bilgiye ulaşılamayacağını düşünmekteydi. İsmail Hakkı Uzunçarşılı kanunnameler ve vesikaları inceledikten sonra Osmanlı Tarihi hakkında çok az şey bildiğini görmüş ve bu konuda oldukça yetersiz olduğunu fark etmiştir. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu’nun gerçek kaynaklara dayanılarak incelenmesi gerektiğinin önemi üzerinde durmuştur.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, bir bilim arayıcısında bulunması gereken bütün özellikleri kendinde toplamıştır. Güçlü bir görüş ve sağ duyusuna sahiptir. Bu özellik ona doğruyu yanlıştan ayırt etmesinde yardımcı olmuştur. Tarih yazarken siyasetten ve duygularından sıyrılmasını bilmiştir. Bunu İttihat ve Terakki Cemiyetine üye olmasına rağmen Tarih araştırmalarına başladıktan sonra karşılaştığı belgeler üzerine o cemiyeti eleştirmesiyle anlayabiliyoruz.
Onun tarih bilgisi oldukça geniştir. Bu nedenle bir olayı incelerken onu tek bir olay gibi değil, diğer olaylarla bir bütün içinde değerlendirirdi. Olayı tek yönüyle değil bütün yönleriyle ele alırdı.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı çok alçak gönüllüydü ve eleştiriyi olumlu karşılayıp onun üzerinde tartışmaya açık bir yapısı vardı. Bu özelliğini Osmanlı Teşkilâtı ve Medeniyeti ile ilgili yazmış olduğu eserin “Önsöz”üne koyduğu şu fırkadan anlamak mümkündür:
“Bu eserin tam ve hatasız olduğunu iddia etmek tabiî gülünç olur. Kitap basılırken görülebilen noksan ve hatalar son kısımda tashih edilmiştir. Şimdiye kadar ilk defa yazılan ve hakikaten yorucu olan böyle bir eserde husûle gelen yanlışlıkların tashihinin zamanla mümkün olduğunu bu işlere vukûfu olanlar takdir buyururlar; noksan ve yanlışlıkları tashihe himmet edecek olan alim ve müdekkiklere şimdiden teşekkürlerimi arz ederim”.
Bu yazı İsmail Hakkı Uznuçarşılı’nın alçak gönüllü olduğunu bize gösterir.
11 Temmuz 2010 Pazar
2010 KPSS SORU VE CEVAPLARI
2010 KPSS SORU VE CEVAPLARI
Kpss soru ve cevapları için tıklayınız.
12/07/2010 osym internet sitesinde açıklandı.
2010 kpss sorularının bir kısmını data yayınları açıkladı.
Kpss soru ve cevapları için tıklayınız.
12/07/2010 osym internet sitesinde açıklandı.
2010 kpss sorularının bir kısmını data yayınları açıkladı.
3 Temmuz 2010 Cumartesi
İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI’NIN DEVLET HİZMETLERİ
II.1: İlk Görev Yeri
Darülfünûn’u bitirip diplomasını alan Uzunçarşılı annesi Ratibe Hanım’ın ve babası Mehmet Lâtif Efendi’nin elini öperek muallimlik için Maarif Nezaretine müracaat etmek üzere izin istemişti. Babası acele etmemesini istemiştir fakat Uzunçarşılı bir dilekçe ile müracaat etmiştir.
Salih Bey adında bir arkadaşı tayinlerin Kütahya ve Amasya’ya açık olduğunu söyleyerek kendisinin Amasya’ya tayin isteyeceğini söyledi. Uzunçarşılının’da Kütahya’ya tayin istemesini tavsiye etti. Müsteşar Salih Zeki Bey’in yardımıyla 600 kuruş maaşla Kütahya İdadisi Tarih muallimliğine tayin oldu (1912).
Okulun müdürü Abdullah Nasih isminde biriydi. Uzunçarşılı müdürü şöyle tasvir etmiştir: “Sarıklı uzun boylu, var-yok sakallı, zeki gözlü bir zat idi.” Abdullah Nasih Bey’le tanıştıktan sonra müdür Uzunçarşılı’yı öğrencileriyle tanıştırdı.Tanıştırdıktan sonra müdür gitti.
Uzunçarşılı ilk dersi hakkında şunları demiştir: “ Ben o anda senelerden beri tahayyül ettiğim arzuma erdiğimden dolayı Allah’a şükrederek kürsüye çıktım. Derse başlamadan önce zihnen hazırlamış olduğum ilk konuşmayı yaparak dersin ehemmiyetini anlattım.Ve muallim olmak arzumun mekteb sıralarında başladığını ve gayeme erişmek için çalıştığımı ve Allah’ın inayetiyle gayeme erdiğimi ve bugün bu kürsüden ders verdiğini tafsilâtiyle söyledim. Konferans şeklini alan ders böylece sona erdi.
Elde okunacak kitap yoktu,hangi tarih kitabının okutulacağını ve programını bilmediğim için birinci ders faydalı lâkin kitapsız ve programsız geçti; fakat talebe takririmden memnun olmuştu. Bunu yüzlerinden anladığım gibi sonradan da haber aldım.”
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Kütahya İdadisinde sekiz sene kalmıştır. Mekteb Sultanîye Liseye çevrilince 1200 kuruşla Tarih öğretmenliğinde kalıcı olarak görevine devam etti.
II.2: Diğer Hizmetleri
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Milli mücadele başladığı zaman okul tatilinden yararlanarak Kuva-yi Seyyare’de karşılıksız hizmet etmiştir. Raportörlük yapmıştır. 30 Temmuz 1921’de Kütahya’nın Yunan kuvvetleri tarafından işgali üzerine Eskişehir’e oradan Ankara’ya geçti Uzunçarşılı Kütahya’da bulunduğu sırada oranın tarihine ait notlar tutmuştur. Bu notlar Maarif Vekâleti tarafından yayınlanmıştı. Bunun üzerine Kütahya Meclis-i Umumîsi İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya fahrî hemşehrilik ünvanı vermiştir.
1922 yılında Trabzon Sultanîsi Tarih Muallimliğine tayin olmuştur.Yeni görev yerine gitmek üzere Kastamonu’ya geçti.Burada çıkan Açık-Söz Gazetesi’ne yazılar yazmıştır. Uzunçarşılı bu gazeteye Kastamonu’ya gelen valilerin hangi yollarla göreve geldiklerini bazı belgelerle açıklayan bir makale yazmıştır. Bu makaleyi Kastamonu valisi Rafet Canıtez okuduktan sonra İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya Kastamonu Lisesi’nin Tarih Muallimliğinde kalmasını teklif etmiştir.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Kastamonu’yu tercih etmesinin sebebinin akıllı bir çevreye sahip olması ve Açık-Söz gazetesi sayesinde yayın yapabilecek olması olduğunu belirtmiştir.
Açık-Söz Gazetesinde “Muallim İsmail Hakkı” imzasıyla Kastamonu’ya ait tarihi makaleler yazmıştır. Hezar Dînar takma adını kullanarak da eğlenceli yazılar yazmıştır. Uzunçarşılı Milli zafere kadar Kastamonu’da hem öğretmenlik hem de gazete yazarlığı yapmıştır. 1922 yılında Kütahya Sultanîsi müdürlüğüne tayin edildi. Fakat göreve başlamadan önce Balıkesir Milletvekili Vehbi Bey ve arkadaşlarının isteği ile Balıkesir Lisesi Müdürlüğüne tayin olmuştur. 1924 yılında da Balıkesir Maarif Müdürü olmuştu. 1925 yılında Maarif Vekâleti Müfettiş-i Umumiliği’ne tayin oldu. 1926 tarihinde 7500 kuruş maaşla Maarif Vekâleti ilk Tedrisat Umum Müdürlüğüne tayin edildi. 1927 tarihinde birinci sınıf Maarif Müfettiş-i Umumiliğine nakledildi. Aynı yıl Balıkesir Milletvekilliğine seçilmiştir.
Mebusluk yaparken bir yandan Atatürk’ün vermiş olduğu bir emirle İstanbul Üniversitesi’nin Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde ders vermiştir. Yaklaşık 10 sene kadar burada ders vermiştir.
Öğretmenlik hayatı boyunca derslerden başka araştırmalar ve incelemeler yapmıştır. Maarif Müfettişliği yaptığı zamanlarda gezip gördüğü yerlere ait önemli belgeleri “Kitâbeler” adı altında 2 ciltten oluşan bir eserle anlatmıştır. Kütahya’da öğretmenlik yaptığı sırada oraya ait tarihi bilgileri “ Kütahya Şehri “ ismiyle Maarif Vekâleti tarafından yayınlanmıştır. Ayrıca Maarif Müfettişi-i Umumiliği ile Sivas ve çevresini gezmiştir.Gezip gördüğü bu yerleri “ Sivas Şehri” isimli bir kitabında anlatmıştır.
Hamdullah Subhi Bey’in yol göstericiliği ile 1931 yılında Türk Tarih Kurumuna üye olmuştur. Türk Tarih Kurumunun yayınlamış olduğu Belleten adlı dergi çıkarılmaya başlayınca Uzunçarşılı bu derginin ilk sayısına “Karamanoğlu İbrahim Bey” zamanında olmuş olan olayları yazmıştır. Bundan sonrada bu sayıyı takip eden diğer sayılarda da çeşitli tarihi konularda yazılar yazmıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Türk Tarih Kurumunun Yeniçağ Kolu üyesiydi. Yönetim kurulunca genel bir Türk Tarihi’nin yazılmasına karar verilmesi üzerine Osmanlı Devleti tarihinin başlangıcından on sekizinci yüz yıl sonlarına kadar olan kısım (1789) İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya verilmiştir. 1789 tarihinden sonra bir kısmını Prof. Enver Ziya Karal, ondan sonraki kısmı da Prof. Hikmet Bayur yazacaktı.
Üniversite reformundan sonra Ord. Prof. olarak Edebiyat Fakültesinde öğretim görevine başladı.Anadolu Selçukluları ve Beylikleri, Osmanlı Devleti’nin Kanuni devrinin sonuna kadar olan kısmını ders olarak anlatmıştır. İstanbul’da ders saatleri dışında devamlı Başbakanlık Arşivinde bulunurdu. Osmanlı medeniyet ve teşkilat tarihi ile ilgili belgeleri incelerdi.1939 yılında üniversiteden ayrılarak milletvekili oldu.Halk Partisi’nin iktidardan ayrılması sonucu tekrar 1950 yılında üniversiteye dönmüştür. Bu dönemde araştırmalarını daha çok Topkapı Sarayı Müzesi Arşivinde yapmıştır.
10 Ekim 1977 tarihinde Arşiv dönüşü arabada fenalık geçirmesi sonucunda vefat etmiştir. Mezarı Edirnekapı Şehitliği’ndedir.
Darülfünûn’u bitirip diplomasını alan Uzunçarşılı annesi Ratibe Hanım’ın ve babası Mehmet Lâtif Efendi’nin elini öperek muallimlik için Maarif Nezaretine müracaat etmek üzere izin istemişti. Babası acele etmemesini istemiştir fakat Uzunçarşılı bir dilekçe ile müracaat etmiştir.
Salih Bey adında bir arkadaşı tayinlerin Kütahya ve Amasya’ya açık olduğunu söyleyerek kendisinin Amasya’ya tayin isteyeceğini söyledi. Uzunçarşılının’da Kütahya’ya tayin istemesini tavsiye etti. Müsteşar Salih Zeki Bey’in yardımıyla 600 kuruş maaşla Kütahya İdadisi Tarih muallimliğine tayin oldu (1912).
Okulun müdürü Abdullah Nasih isminde biriydi. Uzunçarşılı müdürü şöyle tasvir etmiştir: “Sarıklı uzun boylu, var-yok sakallı, zeki gözlü bir zat idi.” Abdullah Nasih Bey’le tanıştıktan sonra müdür Uzunçarşılı’yı öğrencileriyle tanıştırdı.Tanıştırdıktan sonra müdür gitti.
Uzunçarşılı ilk dersi hakkında şunları demiştir: “ Ben o anda senelerden beri tahayyül ettiğim arzuma erdiğimden dolayı Allah’a şükrederek kürsüye çıktım. Derse başlamadan önce zihnen hazırlamış olduğum ilk konuşmayı yaparak dersin ehemmiyetini anlattım.Ve muallim olmak arzumun mekteb sıralarında başladığını ve gayeme erişmek için çalıştığımı ve Allah’ın inayetiyle gayeme erdiğimi ve bugün bu kürsüden ders verdiğini tafsilâtiyle söyledim. Konferans şeklini alan ders böylece sona erdi.
Elde okunacak kitap yoktu,hangi tarih kitabının okutulacağını ve programını bilmediğim için birinci ders faydalı lâkin kitapsız ve programsız geçti; fakat talebe takririmden memnun olmuştu. Bunu yüzlerinden anladığım gibi sonradan da haber aldım.”
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Kütahya İdadisinde sekiz sene kalmıştır. Mekteb Sultanîye Liseye çevrilince 1200 kuruşla Tarih öğretmenliğinde kalıcı olarak görevine devam etti.
II.2: Diğer Hizmetleri
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Milli mücadele başladığı zaman okul tatilinden yararlanarak Kuva-yi Seyyare’de karşılıksız hizmet etmiştir. Raportörlük yapmıştır. 30 Temmuz 1921’de Kütahya’nın Yunan kuvvetleri tarafından işgali üzerine Eskişehir’e oradan Ankara’ya geçti Uzunçarşılı Kütahya’da bulunduğu sırada oranın tarihine ait notlar tutmuştur. Bu notlar Maarif Vekâleti tarafından yayınlanmıştı. Bunun üzerine Kütahya Meclis-i Umumîsi İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya fahrî hemşehrilik ünvanı vermiştir.
1922 yılında Trabzon Sultanîsi Tarih Muallimliğine tayin olmuştur.Yeni görev yerine gitmek üzere Kastamonu’ya geçti.Burada çıkan Açık-Söz Gazetesi’ne yazılar yazmıştır. Uzunçarşılı bu gazeteye Kastamonu’ya gelen valilerin hangi yollarla göreve geldiklerini bazı belgelerle açıklayan bir makale yazmıştır. Bu makaleyi Kastamonu valisi Rafet Canıtez okuduktan sonra İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya Kastamonu Lisesi’nin Tarih Muallimliğinde kalmasını teklif etmiştir.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Kastamonu’yu tercih etmesinin sebebinin akıllı bir çevreye sahip olması ve Açık-Söz gazetesi sayesinde yayın yapabilecek olması olduğunu belirtmiştir.
Açık-Söz Gazetesinde “Muallim İsmail Hakkı” imzasıyla Kastamonu’ya ait tarihi makaleler yazmıştır. Hezar Dînar takma adını kullanarak da eğlenceli yazılar yazmıştır. Uzunçarşılı Milli zafere kadar Kastamonu’da hem öğretmenlik hem de gazete yazarlığı yapmıştır. 1922 yılında Kütahya Sultanîsi müdürlüğüne tayin edildi. Fakat göreve başlamadan önce Balıkesir Milletvekili Vehbi Bey ve arkadaşlarının isteği ile Balıkesir Lisesi Müdürlüğüne tayin olmuştur. 1924 yılında da Balıkesir Maarif Müdürü olmuştu. 1925 yılında Maarif Vekâleti Müfettiş-i Umumiliği’ne tayin oldu. 1926 tarihinde 7500 kuruş maaşla Maarif Vekâleti ilk Tedrisat Umum Müdürlüğüne tayin edildi. 1927 tarihinde birinci sınıf Maarif Müfettiş-i Umumiliğine nakledildi. Aynı yıl Balıkesir Milletvekilliğine seçilmiştir.
Mebusluk yaparken bir yandan Atatürk’ün vermiş olduğu bir emirle İstanbul Üniversitesi’nin Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde ders vermiştir. Yaklaşık 10 sene kadar burada ders vermiştir.
Öğretmenlik hayatı boyunca derslerden başka araştırmalar ve incelemeler yapmıştır. Maarif Müfettişliği yaptığı zamanlarda gezip gördüğü yerlere ait önemli belgeleri “Kitâbeler” adı altında 2 ciltten oluşan bir eserle anlatmıştır. Kütahya’da öğretmenlik yaptığı sırada oraya ait tarihi bilgileri “ Kütahya Şehri “ ismiyle Maarif Vekâleti tarafından yayınlanmıştır. Ayrıca Maarif Müfettişi-i Umumiliği ile Sivas ve çevresini gezmiştir.Gezip gördüğü bu yerleri “ Sivas Şehri” isimli bir kitabında anlatmıştır.
Hamdullah Subhi Bey’in yol göstericiliği ile 1931 yılında Türk Tarih Kurumuna üye olmuştur. Türk Tarih Kurumunun yayınlamış olduğu Belleten adlı dergi çıkarılmaya başlayınca Uzunçarşılı bu derginin ilk sayısına “Karamanoğlu İbrahim Bey” zamanında olmuş olan olayları yazmıştır. Bundan sonrada bu sayıyı takip eden diğer sayılarda da çeşitli tarihi konularda yazılar yazmıştır.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı Türk Tarih Kurumunun Yeniçağ Kolu üyesiydi. Yönetim kurulunca genel bir Türk Tarihi’nin yazılmasına karar verilmesi üzerine Osmanlı Devleti tarihinin başlangıcından on sekizinci yüz yıl sonlarına kadar olan kısım (1789) İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya verilmiştir. 1789 tarihinden sonra bir kısmını Prof. Enver Ziya Karal, ondan sonraki kısmı da Prof. Hikmet Bayur yazacaktı.
Üniversite reformundan sonra Ord. Prof. olarak Edebiyat Fakültesinde öğretim görevine başladı.Anadolu Selçukluları ve Beylikleri, Osmanlı Devleti’nin Kanuni devrinin sonuna kadar olan kısmını ders olarak anlatmıştır. İstanbul’da ders saatleri dışında devamlı Başbakanlık Arşivinde bulunurdu. Osmanlı medeniyet ve teşkilat tarihi ile ilgili belgeleri incelerdi.1939 yılında üniversiteden ayrılarak milletvekili oldu.Halk Partisi’nin iktidardan ayrılması sonucu tekrar 1950 yılında üniversiteye dönmüştür. Bu dönemde araştırmalarını daha çok Topkapı Sarayı Müzesi Arşivinde yapmıştır.
10 Ekim 1977 tarihinde Arşiv dönüşü arabada fenalık geçirmesi sonucunda vefat etmiştir. Mezarı Edirnekapı Şehitliği’ndedir.
İSMAİL HAKKI UZUNÇARŞILI’ NIN HAYATI
Ι.1: Doğumu ve Ailesi
İsmail Hakkı Uzunçarşılı 23 Ağustos 1888 tarihinde İstanbul Eyüp’ de doğmuştur. Babası Mehmet Lâtif Efendi’dir. Annesi Ratibe Hanım’dır.
Ι.2 : Eğitim Hayatı ve Öğretmenleri
İlk tahsilini Nişancı mahalle mektebinde gördü. Daha sonra imtihanla Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi’ne girdi. İki sene sonra Bayezid Merkez Rüştiyesine nakledilmiştir.1904 Ağustos’da Rüştiyeyi bitirip aynı yıl içinde Mercan İdâdisi’ne (Lisesi) kaydolmuştur.Liseye kayıt olduğu tarihte Müdür Ali Rıza Bey adında biriydi. Onun vefatından sonra yerine Hüseyin Cahit Bey geldi. Uzunçarşılı mektebin disiplinin mükemmel olduğundan bahsediyor. Derse ikişer ikişer girilip yine ikişer ikişer çıkıldığından bahsetmiştir.
Hüseyin Cahit Bey İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra yapılan milletvekili seçimlerinde İstanbul Mebusu olduğundan yerine Ali Reşat Bey müdür tayin edilmiştir. Müdürlüğün yanında tarih de okutmuştur. İlk defa kendisinin tercüme ettiği Fransa İnkılâb-ı Kebiri’ni okutmuştur. Diğer bir hocası Miralay (Albay) Ali Tevfik Bey’dir. Lakabı Cin Ali’ dir. Bu hocası lise 1.sınıfta İslâm Tarihi, son sınıfta Memalik-i Osmaniye Coğrafyası adlı dersleri okutmuştur. Hasib Bey cebir, kozmoğrafya, derslerine gelirdi.
Uzunçarşılı bir gün Hasib Bey’in dersinde ben de hoca olsam da ders vermek için kürsüye çıksam diye içinden geçirmiştir. Nitekim Uzunçarşılı 1909-1910 tarihinde Mercan İdadisini bitirmiştir. Bitirdiği gün eve gitmeden Darülfünûn Edebiyat Şubesine kaydını yaptırmıştır.
Tarih ve felsefe hocası olan Ahmet Midhat Efendi İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya nasihatlerde bulunmuştur. Tahsilini tamamladıktan sonra hoca olacağını fakat daha işin başında olduğunu söylemiştir. Ayrıca kendilerinden sonra gelecek olanların onları geçmemeleri için çok çalışıp ilerlemesi gerektiğini sölemiştir. Uzunçarşılı bu nasihatleri fazlasıyla dikkate almış olacak ki kendisini çok iyi yetiştirmeye gayret göstermiştir.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı 23 Ağustos 1888 tarihinde İstanbul Eyüp’ de doğmuştur. Babası Mehmet Lâtif Efendi’dir. Annesi Ratibe Hanım’dır.
Ι.2 : Eğitim Hayatı ve Öğretmenleri
İlk tahsilini Nişancı mahalle mektebinde gördü. Daha sonra imtihanla Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi’ne girdi. İki sene sonra Bayezid Merkez Rüştiyesine nakledilmiştir.1904 Ağustos’da Rüştiyeyi bitirip aynı yıl içinde Mercan İdâdisi’ne (Lisesi) kaydolmuştur.Liseye kayıt olduğu tarihte Müdür Ali Rıza Bey adında biriydi. Onun vefatından sonra yerine Hüseyin Cahit Bey geldi. Uzunçarşılı mektebin disiplinin mükemmel olduğundan bahsediyor. Derse ikişer ikişer girilip yine ikişer ikişer çıkıldığından bahsetmiştir.
Hüseyin Cahit Bey İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra yapılan milletvekili seçimlerinde İstanbul Mebusu olduğundan yerine Ali Reşat Bey müdür tayin edilmiştir. Müdürlüğün yanında tarih de okutmuştur. İlk defa kendisinin tercüme ettiği Fransa İnkılâb-ı Kebiri’ni okutmuştur. Diğer bir hocası Miralay (Albay) Ali Tevfik Bey’dir. Lakabı Cin Ali’ dir. Bu hocası lise 1.sınıfta İslâm Tarihi, son sınıfta Memalik-i Osmaniye Coğrafyası adlı dersleri okutmuştur. Hasib Bey cebir, kozmoğrafya, derslerine gelirdi.
Uzunçarşılı bir gün Hasib Bey’in dersinde ben de hoca olsam da ders vermek için kürsüye çıksam diye içinden geçirmiştir. Nitekim Uzunçarşılı 1909-1910 tarihinde Mercan İdadisini bitirmiştir. Bitirdiği gün eve gitmeden Darülfünûn Edebiyat Şubesine kaydını yaptırmıştır.
Tarih ve felsefe hocası olan Ahmet Midhat Efendi İsmail Hakkı Uzunçarşılı’ya nasihatlerde bulunmuştur. Tahsilini tamamladıktan sonra hoca olacağını fakat daha işin başında olduğunu söylemiştir. Ayrıca kendilerinden sonra gelecek olanların onları geçmemeleri için çok çalışıp ilerlemesi gerektiğini sölemiştir. Uzunçarşılı bu nasihatleri fazlasıyla dikkate almış olacak ki kendisini çok iyi yetiştirmeye gayret göstermiştir.
ATATÜRK DÖNEMİNİN İKİ TARİHÇİSİ
Atatürk Döneminde İki Tarihçi
Burada ele alabileceğimiz iki isim Yusuf Akçura ve Fuad Köprülüdür. Yusuf Akçura (1876- 1935) Kazan Türklerinden di. Osmanlı Harbiye öğrencisiyken devrimci etkinlikleri yüzünden mahkûm oldu, Fransa’ya kaçarak siyasi bilimler öğrenimini yaptı, Kazan’a gitti. Hürriyetin ilanından sonra İstanbul’a geldi. İstanbul Üniversitesi’nde, harp Akademisi’nde, Ankara Hukuk Fakültesi’nde dersler verdi. Türk tarihine Türk ulusçuluğunun açısını yerleştirmeye çalıştı. Bir çabası daha vardı. Geleneksel tarihçiliğin “büyük” olaylar ( savaşlar ve barışlar), “büyük” adamlara (hükümdarlar ve devlet adamları) odaklanan yöntemi yerine tarihi toplumsal bilimlerle bütünleştiren ve toplumsal, iktisadi hareketleri de hesaba katan bütünsel bir yaklaşımdan yanaydı. Tabii bu arada tarihe anlam veren devrimleri inceliyor, Türkiye’de ulusal bir burjuva sınıfının yani toplumsal bir devrimin oluşmasını gerekli görüyordu.
Yusuf Akçura’nın 1931’de Türk Tarih Tetkik Cemiyetinin kurucularındandı ve cemiyetin genel sekreteri oldu. Atatürk’ün güvendiği bir insan olduğu cemiyetin örgütlediği 1. Türk Tarih Kongresi’nindi başkanı olmasından belliydi. Yusuf Akçura’nın zamansız ölümü cumhuriyetçi tarihçiliğimiz büyük bir kayıp olmuştur.
Fuad Köprülü (1880- 1966) Yusuf Akçura gibi bir eylem adamı sayılmaz. Yukarıda da değinildiği gibi, onun büyük hizmet, tarihi Osmanlı merkezlilikten kurtarıp, Beylikler, Anadolu Selçukluları ve oradan da Büyük Selçuklular aracıyla Orta Asya’ya bağlamasıydı. Böylece Osmanlı tarihini biriciklik tahtından indirmek, daha imparatorluk döneminde bir çeşit “cumhuriyetçilikti”. Ayrıca tarihi yalnızca büyük devlet adamları, savaşlar ve barışlar öyküsü olmaktan kurtarmak kültür, iktisat, toplum boyutlarını ele almak da Cumhuriyet tarihçiliğine doğru sağlam bir adım sayılabilir.
Öte yandan Fuad Köprülü 1931 yılında Batı Doğubilimcilerin temel sayılabilecek paradigmasına karşı cepheden bir polemiğe girdi. Onların bu paradigması, göçebe Osmanlı aşiretinin imparatorluğa dönüşürken uygarlık namına ne edindiyse Bizanslılardan almış olduğu idi. Bu görüşün batı emperyalizminin Türkiye’ye yönelik niyetleri için iyi bir kılıf olduğu açıktır. Köprülü Osmanlı kurumlarını tek tek ele alarak bunun yanlış olduğunu öne sürdü. Belki Köprülü’nün görüşleri tümüyle isabetli olmayabilirdi, ama değerli bir Türk bilim adamının bu meydan okuması Batılı tarihçilere meydanın artık eskisi gibi boş olmadığını göstermiştir.
Burada ele alabileceğimiz iki isim Yusuf Akçura ve Fuad Köprülüdür. Yusuf Akçura (1876- 1935) Kazan Türklerinden di. Osmanlı Harbiye öğrencisiyken devrimci etkinlikleri yüzünden mahkûm oldu, Fransa’ya kaçarak siyasi bilimler öğrenimini yaptı, Kazan’a gitti. Hürriyetin ilanından sonra İstanbul’a geldi. İstanbul Üniversitesi’nde, harp Akademisi’nde, Ankara Hukuk Fakültesi’nde dersler verdi. Türk tarihine Türk ulusçuluğunun açısını yerleştirmeye çalıştı. Bir çabası daha vardı. Geleneksel tarihçiliğin “büyük” olaylar ( savaşlar ve barışlar), “büyük” adamlara (hükümdarlar ve devlet adamları) odaklanan yöntemi yerine tarihi toplumsal bilimlerle bütünleştiren ve toplumsal, iktisadi hareketleri de hesaba katan bütünsel bir yaklaşımdan yanaydı. Tabii bu arada tarihe anlam veren devrimleri inceliyor, Türkiye’de ulusal bir burjuva sınıfının yani toplumsal bir devrimin oluşmasını gerekli görüyordu.
Yusuf Akçura’nın 1931’de Türk Tarih Tetkik Cemiyetinin kurucularındandı ve cemiyetin genel sekreteri oldu. Atatürk’ün güvendiği bir insan olduğu cemiyetin örgütlediği 1. Türk Tarih Kongresi’nindi başkanı olmasından belliydi. Yusuf Akçura’nın zamansız ölümü cumhuriyetçi tarihçiliğimiz büyük bir kayıp olmuştur.
Fuad Köprülü (1880- 1966) Yusuf Akçura gibi bir eylem adamı sayılmaz. Yukarıda da değinildiği gibi, onun büyük hizmet, tarihi Osmanlı merkezlilikten kurtarıp, Beylikler, Anadolu Selçukluları ve oradan da Büyük Selçuklular aracıyla Orta Asya’ya bağlamasıydı. Böylece Osmanlı tarihini biriciklik tahtından indirmek, daha imparatorluk döneminde bir çeşit “cumhuriyetçilikti”. Ayrıca tarihi yalnızca büyük devlet adamları, savaşlar ve barışlar öyküsü olmaktan kurtarmak kültür, iktisat, toplum boyutlarını ele almak da Cumhuriyet tarihçiliğine doğru sağlam bir adım sayılabilir.
Öte yandan Fuad Köprülü 1931 yılında Batı Doğubilimcilerin temel sayılabilecek paradigmasına karşı cepheden bir polemiğe girdi. Onların bu paradigması, göçebe Osmanlı aşiretinin imparatorluğa dönüşürken uygarlık namına ne edindiyse Bizanslılardan almış olduğu idi. Bu görüşün batı emperyalizminin Türkiye’ye yönelik niyetleri için iyi bir kılıf olduğu açıktır. Köprülü Osmanlı kurumlarını tek tek ele alarak bunun yanlış olduğunu öne sürdü. Belki Köprülü’nün görüşleri tümüyle isabetli olmayabilirdi, ama değerli bir Türk bilim adamının bu meydan okuması Batılı tarihçilere meydanın artık eskisi gibi boş olmadığını göstermiştir.
ATATÜRK DÖNEMİ’NDE TARİHÇİLİK ANLAYIŞI
Atatürk Dönemi Tarihçilik Anlayışı.
Cumhuriyet dönemi büyük tarihçilerinden Enver Ziya Karal 13 Kasım 1975’de “Türkiye’de Tarih Eğitimi” seminerinde Atatürk dönemi tarihçiliğini “savunma tarihçiliği” diye nitelemişti. Bu çok doğru ve önemli bir saptamadır. Burada söz edilen savunmayı açıklamaya çalışalım.
Osmanlı devletinin kurucu ve önde gelen unsuru olan Türkler büyük bir imparatorluk kurdular, Anadolu ve Rumeli’yi hâkimiyeti altına aldılar, kuzeybatıda Viyana’ya kadar gittiler. 1699 Karlofça Antlaşması ile Rumeli’de ilk toprak kaybı başladı. Ondan sonra 200 yıl boyunca Rumeli’deki toprak egemenliğine yavaş yavaş son verilmeye başlandı. Bu önce Avusturya ve Rusya’ya toprak verme biçiminde oldu. Daha sonra Fransız İhtilali’nin ortaya çıkardığı Ulusçuluk akımının etkisiyle Balkanlarda bağımsız devletlerin ortaya çıkmasıyla gerçekleşti. Bu durum Avrupa’da oldukça “doğal” bir süreç olarak karşılanıyordu. Onlara göre Türkler tanımadıkları bir dine mensup, ilkel ve istilacı bir güçtüler. Onları istila ettikleri yerlerden çıkarmak kaçınılmaz bir süreçti. Nesnel olarak bakıldığında Türklerin kapitalizme geçmemiş olmaları, eğitimde önemli bir ilerleme göstermemiş olmaları yönetim kural ve yöntemlerini çağa göre geliştirmemeleri, Osmanlıyı Avrupa karşısında zor durumda bırakıyordu.
Türk insanı için bu süreç tam bir karabasandı. Osmanlı devleti hoşgörülü, adil yönetim siyaseti sayesinde Balkanlarda rahatça yayılmış ve buralarda uzun yıllar hâkimiyet kurabilmiştir. Bundan yararlanan Türkler, devletin desteği ile Rumeli’ye kalabalık bir şekilde göçtüler ve geniş alanları yurt edindiler. Balkanların Hristiyan halkıyla barışçıl verimli ilişkiler kurdular. Ne var ki Osmanlı egemenliği son buldukça, Türklerin yüzyıllardır yerleşmiş oldukları kent, kasaba, köylerde barınmaları çok zor hatta olanaksız oluyordu. Savaş koşulları, kırımlar zaten sağ kalanların çoğunu göçe zorluyordu. Birde Osmanlı’nın yerini alan devletler, bu insanların topraklarında kalmalarını istemiyordu. Barış koşullarında da baskı altına alınıyorlardı.
Türkler, Rumeli’den göçün ızdırablarını iki yüzyıl boyunca yaşadılar. Bu süreçte onları tek avuntusu göçebilecekleri eski bir yurtlarının olmasıdır. Bu yurt Anadolu idi, Balkan Savaşı Doğu Trakya ve İstanbul dışında Osmanlı’nın ve Türklerin Rumeli’den çıkarılmasını bütünlemiş gibiydi. Derken 1. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı’ya dayatılan Sevr Antlaşması ile ortaya çıktı ki, Rumeli’den çıkarılan Türklerin şimdi de Anadolu’dan çıkarılması süreci başlıyordu. Türklerin yüzyıllardır çoğunlukta oldukları Ege bölgesinin ve Kuzeydoğu Anadolu’nun Yunanistan ve Ermenistan’a verilmesinin başka bir anlamı olamazdı, “son yurt” durumunda olan Anadolu’nun da “gidici” olduğunun algılanması, bütün Türklerde şok etkisi yapmıştır
Batılılar için bu “normal” “olması gereken” bir durumdu. Çünkü 1071’den önce Anadolu ve Rumeli’de Türkler yoktu, Türkler uygarlıkta geriydi ve Müslüman’dılar. Birinci gerekçe “Tarihsel Hak” gerekçesiydi.
Ancak Türk halkı mücadeleye girip Sevr’i geçersiz hale getirerek yerine Lozan’ı getirmişleridir. Fakat Atatürk Lozan’ın Batı’nın gözünde geçici olduğunu duyumsuyordu. Lozan’ı sürekli kılmanın yolu, Türkiye’nin Avrupa gibi güçlü yani eğitimli, sanayileşmiş, üretken olmasıydı. Atatürk devriminin amacı buydu. Bu, kolay bir iş değildi çünkü Anadolu halkının yüzde doksan beşi okuryazar bile değildi ve ağalık ve şeyhlik düzeninde yaşıyordu. İlk olarak Atatürk Hilafet ve Saltanatı kaldırdı.
Atatürk dönemi tarihçiliğini bahsetmeye çalıştığım koşullar içinde düşünmek gerekir. Başta Karal’dan naklen sözünü ettiğimiz “savunma tarihçiliği” Sevr’e karşı, Sevr’in kurumsal çevresine karşı bir hareketti. Türkleri uygar olmadıkları için Anadolu’dan çıkartma görüşüne karşı uygarlığın Orta Asya’da Türklerde doğduğu, bütün belli başlı insan topluluklarının oradan yani Türklerden kaynaklandığı kuramını ileri sürmek bir savunma oluyordu. Türklerin 1071’den önce Anadolu’da var olmadıklarına karşı oranın en eski uygarlıklarından birini oluşturan Hititlerin Türk olduklarını, hatta en eski Mezopotamya uygarlığını kuran Sümerlerin de Türk olduklarını söylemek, adlarını önemli iki devlet bankasına vermek yine bir savunma tarihçiliği oluyordu.
Şunu belirtecek olursak Atatürk bir komutandı, bir devlet adamıydı, bir devrim önderiydi, tarihçi değildi. Kendisi bir takım tarihsel görüşleri ortaya koymuyordu. Fakat Türklerden yana diye algılanan kimi tarihsel görüşlerin ortaya çıkmasını her bakımdan özendiriyor ve yakından izliyordu. Bizim bugün uydurma ve abartılı bulduğumuz görüşler o dönemde Avrupa’da az çok ilgi görüyordu. Hatta Türk bilim adamlarını bu yönde özendiren kimi Avrupalı bilim adamları vardı
Atatürk için başka ülkelerin insanlarını etkilemek kadar ve daha çok, Türkleri etkilemek önem taşıyordu diye düşünülebilir. İki yüzyıl kadar sürekli yenilgiyi yaşadıktan sonra bir de yurdundan kovulmak istenen Anadolu halkının gayrete gelmesi için önce psikolojisinin düzeltilmesi ve aşağılık duygusundan kurtulması gerekiyordu.
Söz konusu tarih araştırmalarının böyle bir yararı olduğu açıktır. Hatta Atatürk’ün yabancıları etkilemeyi önemsemediği hemen tümüyle Türkleri hedeflediği savunulabilir. Bugün aşırı ulusçu saydığımız kuramlar yanında bu dönemde bilimsel tarihçiliğe arkeolojiye verilen önem de dikkat çekiyor. Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi’nin kurulması ve bu fakültenin 1945’e kadar sahip olduğu yıldız kurum niteliği, geniş parasal olanaklarla ve devlet müdahalesi dışında özerk çalışılması öngörülen Türk Tarik Kurumu ( Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti 1931) ve onun Atatürk’ün izlediği Türk Tarih Kongreleri, kitap, dergi yayınları, kazı çalışmaları gibi etkinlikleri sözü edilen tutuma örnektir. Tarih bilimine yapılan bu büyük yatırımlar 1940’ların başından itibaren semeresini vermiş ve bugün Türk tarihçiliği dünyada yeri olan bir tarihçiliktir.
Cumhuriyet dönemi büyük tarihçilerinden Enver Ziya Karal 13 Kasım 1975’de “Türkiye’de Tarih Eğitimi” seminerinde Atatürk dönemi tarihçiliğini “savunma tarihçiliği” diye nitelemişti. Bu çok doğru ve önemli bir saptamadır. Burada söz edilen savunmayı açıklamaya çalışalım.
Osmanlı devletinin kurucu ve önde gelen unsuru olan Türkler büyük bir imparatorluk kurdular, Anadolu ve Rumeli’yi hâkimiyeti altına aldılar, kuzeybatıda Viyana’ya kadar gittiler. 1699 Karlofça Antlaşması ile Rumeli’de ilk toprak kaybı başladı. Ondan sonra 200 yıl boyunca Rumeli’deki toprak egemenliğine yavaş yavaş son verilmeye başlandı. Bu önce Avusturya ve Rusya’ya toprak verme biçiminde oldu. Daha sonra Fransız İhtilali’nin ortaya çıkardığı Ulusçuluk akımının etkisiyle Balkanlarda bağımsız devletlerin ortaya çıkmasıyla gerçekleşti. Bu durum Avrupa’da oldukça “doğal” bir süreç olarak karşılanıyordu. Onlara göre Türkler tanımadıkları bir dine mensup, ilkel ve istilacı bir güçtüler. Onları istila ettikleri yerlerden çıkarmak kaçınılmaz bir süreçti. Nesnel olarak bakıldığında Türklerin kapitalizme geçmemiş olmaları, eğitimde önemli bir ilerleme göstermemiş olmaları yönetim kural ve yöntemlerini çağa göre geliştirmemeleri, Osmanlıyı Avrupa karşısında zor durumda bırakıyordu.
Türk insanı için bu süreç tam bir karabasandı. Osmanlı devleti hoşgörülü, adil yönetim siyaseti sayesinde Balkanlarda rahatça yayılmış ve buralarda uzun yıllar hâkimiyet kurabilmiştir. Bundan yararlanan Türkler, devletin desteği ile Rumeli’ye kalabalık bir şekilde göçtüler ve geniş alanları yurt edindiler. Balkanların Hristiyan halkıyla barışçıl verimli ilişkiler kurdular. Ne var ki Osmanlı egemenliği son buldukça, Türklerin yüzyıllardır yerleşmiş oldukları kent, kasaba, köylerde barınmaları çok zor hatta olanaksız oluyordu. Savaş koşulları, kırımlar zaten sağ kalanların çoğunu göçe zorluyordu. Birde Osmanlı’nın yerini alan devletler, bu insanların topraklarında kalmalarını istemiyordu. Barış koşullarında da baskı altına alınıyorlardı.
Türkler, Rumeli’den göçün ızdırablarını iki yüzyıl boyunca yaşadılar. Bu süreçte onları tek avuntusu göçebilecekleri eski bir yurtlarının olmasıdır. Bu yurt Anadolu idi, Balkan Savaşı Doğu Trakya ve İstanbul dışında Osmanlı’nın ve Türklerin Rumeli’den çıkarılmasını bütünlemiş gibiydi. Derken 1. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı’ya dayatılan Sevr Antlaşması ile ortaya çıktı ki, Rumeli’den çıkarılan Türklerin şimdi de Anadolu’dan çıkarılması süreci başlıyordu. Türklerin yüzyıllardır çoğunlukta oldukları Ege bölgesinin ve Kuzeydoğu Anadolu’nun Yunanistan ve Ermenistan’a verilmesinin başka bir anlamı olamazdı, “son yurt” durumunda olan Anadolu’nun da “gidici” olduğunun algılanması, bütün Türklerde şok etkisi yapmıştır
Batılılar için bu “normal” “olması gereken” bir durumdu. Çünkü 1071’den önce Anadolu ve Rumeli’de Türkler yoktu, Türkler uygarlıkta geriydi ve Müslüman’dılar. Birinci gerekçe “Tarihsel Hak” gerekçesiydi.
Ancak Türk halkı mücadeleye girip Sevr’i geçersiz hale getirerek yerine Lozan’ı getirmişleridir. Fakat Atatürk Lozan’ın Batı’nın gözünde geçici olduğunu duyumsuyordu. Lozan’ı sürekli kılmanın yolu, Türkiye’nin Avrupa gibi güçlü yani eğitimli, sanayileşmiş, üretken olmasıydı. Atatürk devriminin amacı buydu. Bu, kolay bir iş değildi çünkü Anadolu halkının yüzde doksan beşi okuryazar bile değildi ve ağalık ve şeyhlik düzeninde yaşıyordu. İlk olarak Atatürk Hilafet ve Saltanatı kaldırdı.
Atatürk dönemi tarihçiliğini bahsetmeye çalıştığım koşullar içinde düşünmek gerekir. Başta Karal’dan naklen sözünü ettiğimiz “savunma tarihçiliği” Sevr’e karşı, Sevr’in kurumsal çevresine karşı bir hareketti. Türkleri uygar olmadıkları için Anadolu’dan çıkartma görüşüne karşı uygarlığın Orta Asya’da Türklerde doğduğu, bütün belli başlı insan topluluklarının oradan yani Türklerden kaynaklandığı kuramını ileri sürmek bir savunma oluyordu. Türklerin 1071’den önce Anadolu’da var olmadıklarına karşı oranın en eski uygarlıklarından birini oluşturan Hititlerin Türk olduklarını, hatta en eski Mezopotamya uygarlığını kuran Sümerlerin de Türk olduklarını söylemek, adlarını önemli iki devlet bankasına vermek yine bir savunma tarihçiliği oluyordu.
Şunu belirtecek olursak Atatürk bir komutandı, bir devlet adamıydı, bir devrim önderiydi, tarihçi değildi. Kendisi bir takım tarihsel görüşleri ortaya koymuyordu. Fakat Türklerden yana diye algılanan kimi tarihsel görüşlerin ortaya çıkmasını her bakımdan özendiriyor ve yakından izliyordu. Bizim bugün uydurma ve abartılı bulduğumuz görüşler o dönemde Avrupa’da az çok ilgi görüyordu. Hatta Türk bilim adamlarını bu yönde özendiren kimi Avrupalı bilim adamları vardı
Atatürk için başka ülkelerin insanlarını etkilemek kadar ve daha çok, Türkleri etkilemek önem taşıyordu diye düşünülebilir. İki yüzyıl kadar sürekli yenilgiyi yaşadıktan sonra bir de yurdundan kovulmak istenen Anadolu halkının gayrete gelmesi için önce psikolojisinin düzeltilmesi ve aşağılık duygusundan kurtulması gerekiyordu.
Söz konusu tarih araştırmalarının böyle bir yararı olduğu açıktır. Hatta Atatürk’ün yabancıları etkilemeyi önemsemediği hemen tümüyle Türkleri hedeflediği savunulabilir. Bugün aşırı ulusçu saydığımız kuramlar yanında bu dönemde bilimsel tarihçiliğe arkeolojiye verilen önem de dikkat çekiyor. Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi’nin kurulması ve bu fakültenin 1945’e kadar sahip olduğu yıldız kurum niteliği, geniş parasal olanaklarla ve devlet müdahalesi dışında özerk çalışılması öngörülen Türk Tarik Kurumu ( Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti 1931) ve onun Atatürk’ün izlediği Türk Tarih Kongreleri, kitap, dergi yayınları, kazı çalışmaları gibi etkinlikleri sözü edilen tutuma örnektir. Tarih bilimine yapılan bu büyük yatırımlar 1940’ların başından itibaren semeresini vermiş ve bugün Türk tarihçiliği dünyada yeri olan bir tarihçiliktir.
İLK OSMANLI TARİHÇİLERİ
İlk Osmanlı Tarihçileri
13. yüzyıl sonlarında Kuzeybatı Anadolu’da kurulmuş olan Osmanlı devleti hakkında bilgi veren tarih kaynakları bu devletin kuruluşundan çok sonra, ancak 15. yüzyılın başlarından itibaren yazılmaya başlamışlardır. Bu bakımdan 15. yüzyılın ilk yarısı, özellikle 2. Murat devri Osmanlı tarih yazıcılığının başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Bu o zamana kadar tarihi eser yazılmamış anlamına gelmez. Elbette yazılmıştır ancak bu eserler günümüze ulaşmamıştır.
Osmanlı tarihi hakkında günümüze kadar ulaşan ilk kaynak, Ahmedî’nin 1390 yılında tamamlayıp Germiyanoğlu Süleyman Şah’a sunduğu İskendernâme isimli eserlerdir. Ahmedî mesnevi türündeki bu eserinin sonuna 15. yüzyıl başlarında, Yıldırım Bayezıd devrine kadar gelen olayları anlatan bir bölüm eklemiştir. Dâsitân-ı Tevârih-i Mülük-i Âl-i Osman adını taşıyan vekayinâme türündeki bu bölüm Osmanlı tarihi hakkında bilgi veren ilk Türkçe eser sayılmaktadır.
Asıl adı İbrahim lakabı Taceddin olan Ahmedî 2. Murat, Yıldırım Bayezıd ve fetret devrinde yaşamış bir divan şairidir.
Mesnevi özelliği taşıyan İskendernâme’de İslam tarihinde daha çok efsanevi şahsiyetiyle tanınan Makedonya kralı Büyük İskender’in hayatı ve kahramanlıkları anlatılmaktadır. İskendernâme 1390 yılında tamamlanmıştır. Daha sonra Ahmedî Emir Süleyman2nın yanında bulunduğu sırada bu eserin sonuna Yıldırım Bayezıd’e kadar gelen bir Osmanlı tarihi eklemiş ve bunu 1410 yılında 1.Bayezıd’ın oğlu Emir Süleyman’a takdim etmiştir. Dasitân-ı Tevârih-i Mülük’i Âl-i Osman adını taşıyan 334 beyitlik bu bölüm Ertuğrul Gazi’den başlayarak Emir Süleyman’a kadar gelen Osmanlı tarihi hakkında bilgi veren günümüze ulaşmış ilk manzum eser olan Dâsitân Emir Süleyman’ı öven mısralar ile son bulmuştur. Ahmedî’nin bu manzum eserinden başka 2. Murat devrine kadar Osmanlı tarihi hakkında yazılmış olan herhangi bir tarih eseri bilinmemektedir.
2. Murat devrinde olayların günü gününe kaydedilmiş olduğu kronolojik takvimlerin yazılmaya başlandığı görülmektedir. Ahmedî’nin eserinden sonra günümüze ulaşmış olan ilk Osmanlı tarihleri bu “Takvim”lerdir. Saray Takvimleri de denilen bu metinler çok kısa olup olaylar, eserin yazıldığı yıldan geriye doğru gidilerek yazılır.
Bu eserlerde sadece hükümdarların doğumları, tahta çıkışlarıyla önemli fetihleri ve ölüm tarihleri hakkında bilgi bulunmaktadır. Ne zaman ve kim tarafından yazıldığı belli olmayan bu eserlerde güneş ve ay tutulmasından yıldızların durumu ile önemli günler, uğurlu ve uğursuz olaylardan da bahsedilmiştir.
2. Murad’a takdim edilen çeşitli konulardaki eserler arasında Osmanlı tarihi bakımından en önemlisi Kâşifi’nin Farsça olarak yazdığı Gazanâme-i Rum isimli eseridir. 2. Murad devrinin manzum bir şehnâmesi olan bu eser Fatih’in düğünü ile son bulmaktadır.Fatih Sultan Mehmet dönemi siyasi bakımdan olduğu gibi, ilim hayatı ve buna paralel olarak tarih yazıcılığı açısından da tam bir yükselme dönemidir. 2.Murat zamanında başlayan Tevârih-i Âl-i Osman ve Takvim geleneği Fatih devrinde de devam etmiş,bunun yanında Tursun Bey ve Ebu’l Hayr gibi tarihçiler,yazmış oldukları eserlerini Fatih Sultan Mehmet’e ithaf etmişlerdir.Ayrıca yine bu devirde Şükrüllah,Enveri ve Karamani Mehmet Paşa gibi tarihçilerin yanı sıra, eserlerinin tamamını Osmanlı Tarihine ayırmış olan Âşıkpaşazâde ve Oruç B.Adil gibi tarihçiler yetişmiştir.Yine bu dönemde Hrıstiyan Devletlere karşı yapılan gazaları anlatan ve Gazavatnâme adını alan eserlerin yazıldığı görülmektedir.
Osmanlı Tarihi yazıcılığında Ahmedi’den sonra gelen tarih yazarı, eserini Fatih Devrinde kaleme almış olan Şükrullah’tır.Aslen Şirvanlı olan Şükrullah 1409 yılında Osmanlı hizmetine girmiş, Fetret Devri’nin sonu ile 1.Mehmet, 2.Murat ve Fatih Sultan Mehmet devirlerinde yaşamıştır.Özellikle 2.Murat zamanında dikkat çekerek padişahın teveccühünü kazanmış ve elçilik göreviyle önce Karamanoğulları’na daha sonra da Karakoyunlu Sarayı’na gönderilmiştir.1488’de İstanbul’da vefat etmiştir.Şükrullah 1456-1459 yılları arasında Behçetü’t Tevârih adını taşıyan Farsça kısa bir tarih yazmış ve eserini devrin sadrazamı Mahmut Paşa2ya sunmuştur.Şükrullah’ın bu eseri 13 bölümden meydana gelen bir dünya tarihi olup son bölümü Osmanlı Tarihi’ne aittir. Bu bölüm Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Fatih Devri’ne kadar meydana gelmiş olan olayları ele almaktadır.Eser Fatih Sultan Mehmet ile Veziri Mahmut Paşa’yı öven sözlerle bitmektedir.
Osmanlı Tarih yazarlarından 3.sü Enveri’dir.Hayatı hakkında hazır bir bilgi bulunmayan Enveri, Fatih ve 2.Bayezid devrinde yaşamış olup tam bilinmemektedir.Enveri onun takma adıdır.Ulema’dan veya din adamlarından olması ve belki de imam sıfatıyla 2.Mehmet’in fetihlerine katılmış olması muhtemeldir.Enveri Düstunâme adıyla manzum bir tarih yazmıştır.Enveri, Sadrazam Mahmut Paşa adına kaleme almış olduğu bu eserini 1465 yılında tamamlamıştır.Enveri eserini Kitap adı verilen 3 bölüme ayırmıştır.1.bölümde Peygamberler Tarihi’ni, 2.bölümde Aydınoğulları beyliği Tarihi’ni ve son bölümde de Fatih’e kadar gelen Osmanlı Tarihi’ni anlatmıştır.Bu 3. kısım çok kısadır.Kendisinin söylediğine göre bu kısım, Teferrüdname adını taşıyan ve Osmanlı Hanedanlığının Tarihi’ni daha detaylı anlatan başka bir kitabın özetidir.
Enveri’den sonra gelen tarih yazarı Karamani Mehmet Paşa’dır.Nişancı, Sadrazam, Tarihçi ve Şair olan Mehmet Paşa Konya’da doğmuştur.Mevlana Celaleddin Rumi’nin soyundan gelen
Arif Çelebi’nin oğludur.İlk tahsilini Konya’da tamamladıktan sonra İstanbul2a gelerek burada iyi bir eğitim görmüştür.Şükrullah ve Enveri gibi o da Sadrazam Mahmut Paşa’nın himaye ettiği alimler arasına girmeyi başarmıştır.Fatih Devrinde çeşitli devlet görevlerinde çalışmış gösterdiği başarı üzerine padişah tarafından 1478 yılında Sadrazamlık makamına getirilmiştir.Ancak Fatih’in ölümünde 1 gün sonra 4 Mayıs 1481’de isyan eden Yeniçeriler tarafından Cem Sultan taraftarı olduğu için öldürülmüştür.Fatih Sultan Mehmet gibi büyük bir hükümdarın sadrazamı olan Karamani Mehmet Paşa, yazmış olduğu Tevarihü’s-Selâtini’l-Osmaniye adlı eseriyle devlet adamlığı yanında ilk Osmanlı Tarihçileri arasında da yerini almıştır.Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 1480 yılına kadar gelen olayları .anlatan bu eser,bütünüyle Osmanlı Tarihi’ni ele alan ilk kaynaktır.Karamani Mehmet Paşa Arapça yazmış olduğu bu eserini Risale adını verdi.Bu eseri 2 bölüme ayırmıştır.1.bölümde Osmanlı devletinin kuruluşundan Fatih’in tahta çıkışına kadar geçen olayları, 2. bölümde ise Fatih Sultan Mehmet döneminde geçen olayları anlatmıştır.
2.Bayezid devrinde kaleme alınmış olan Osmanlı Tarihlerinin birincisini Aşıkpaşazade’nin Tevarih-i Ali Osman isimli eserdir.Aşıkpaşazade eserini Türkçe olarak kaleme alan ilk Osmanlı kronik yazarıdır.Asıl adı Derviş Ahmed bin Şeyh Yahya olan Aşıkpaşazade 14.yy şairlerinden Aşıkpaşa neslindendir.1400’de Amasya’da doğduğu ve çok uzun yaşadığı biliniyor.Çelebi Mehmet ve 2.Murat devirlerinde birçok sefer
katılan Aşıkapaşazade 1437’de hacca gitmiş, döndükten sonra Üsküpe giderek orada Paşa Yiğitoğlu İshak Bey in himayesinde pek çok akına katılmıştır.İstanbul!un Fethinde de bulunan Aşıkpaşazade’ye fetihten sonra İstanbul’da bir ev verilmiş, hayatının geri kalan hayatını büyük dedesi Aşık Paşa adına Fatih’te yaptırmış olduğu mescidde geçirmiştir.Eserini tamamlamış olduğu 1484 yılından sonra öldüğü tahmin edilmektedir.
Aşıkpaşazade hayatının son yıllarında Menakıp veya Tevarih-i Ali Osman adıyla anılan bir eser kaleme almıştır.Türkçe nesir olarak yazılmış ilk Osmanlı Tarihi olan bu eser Aşıkpaşazade Tarihi olarak da bilinmektedir.Aşıkpaşazade, eserindeki ifadesine göre,Fetret Devrinde şehzadeler arasındaki taht mücadelelerine şahit olmuş,Çelebi Mehmet’i 1413 yılında kardeşi Çelebi Musa üzerine gönderdiği orduya katılmış yolda hastalanarak Geyve’de Orhan Gazi’nin imamının oğlu olan Yahşi Fakıh’ın evinde istirahat için kalmıştır.Aşıkpaşazade, Yahşi Fakıh’ın evinde kaldığı bu sırada onu Yıldırım Bayezıd Devri sonlarına kadar gelen Menâkıbnâme isimli eserini görüp okuduğunu ve kendisinde tarih yazma isteğinin orada başladığını belirtmiştir.
Aşıkpaşazade Tarihi bütünüyle Osmanlı Tarihini ele alan ilk Türkçe eserdir.Aşıkpaşazade eserinde Osmanlı Devletinin kuruluşundan 1478 yılına kadar meydana gelen olayları sade bir Türkçe ile anlatmıştır.Onun eseri 15.yy Anadolu Türkçesi’nin en güzel örneklerinden sayılmaktadır.Aşıkpaşazade eserini Bâb adını verdiği küçük başlıklara ayırmış,akıcı üslubunu zaman zaman şiirlerle süslemiştir.Eserdeki kısa başlıklar bazen soru cevap şeklinde bitmektedir.Kronik yazarı,sanki kalabalık bir dinleyici karşısında eserini okurken,dinleyenlerin soru ve itirazlarına cevap vermektedir.Aşıkpaşazade’nin eser aynı zamanda bir halk destanı şeklindedir.Eser adeta gazaya giden ordunun maneviyatını artırmak
için destane bir şekilde kaleme alınmıştır.Aşıkpaşazade olayları anlatırken zaman zaman tahlile de tabi tutmuş,şahsi düşüncelerini de kimseden çekinmeden söylemiştir.
Aşıkpaşazade eserini yazarken 1402 yılına kadar olan olaylar için Yahşi Fakih’in Menakipname’sinden yararlanmıştır.
2.Bayezıd Devrinde yazılmış olan bir başka Tevarih-i Ali Osman Oruç b.Âdil’in yazmış olduğu eserdir.Hayatı hakkında çok fazla bilgi olmayan Oruç b.Âdil Edirne’de doğmuş memuriyete başlayınca katiplik yapmıştır.Oruç Bey olarak da anılır.Eseri Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 1484 yılına kadar gelmektedir.Onun Kroniği Anonim Tevarih-i Ali Osman’larla benzerlik göstermektedir.Bu durum Oruç b. Adil’in muhtemelen Anonimlerle aynı kaynağı kullanmış olduğunu akla getirmektedir.Aşıkpaşazade ile çağdaş olan Oruç b.Adil’de eserini çok sade bir dil ile yazmıştır.
2.Bayezıd döneminden itibaren genel Osmanlı Tarihi yanında, yalnızca bir padişah devrindeki olayları anlatan eserlerin yazılmaya başladığı da görülmektedir.Bu tür eserlerin ilk örneği 2.Murat,Fatih Sultan Mehmet ve 2.Bayezıd devrine yaşamış olan Dursun Bey’in Fatih Dönemi için yazmış olduğu Tarih-i Ebu’l Feth isimli eserdir.Tursun Bey şeklinde anılır.Hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur.Ancak Tımarlı Sipahi’nin yada Ümerâ’dan birinin oğlu olduğu ve İstanbul’un Fethinde bulunduğu ve fetihten sonra Fatih’in emriyle şehrin tahriririni yaptığı anlaşılmaktadır. İstanbul’da bulunduğu zamanlar Defterdarlık yapmıştır.2.Bayezıd
Devrinde emekli olmuş ve Tarih-i Ebu’l Feth adını verdiği eserini 1490-1495 yılları arasında kaleme almıştır.
Dursun Bey Fatih Sultan Mehmet’in gaza ve fetihlerini anlatmak için yazmış olduğu eserini 1488 yılına kadar getirmiştir.Tarih-i Ebu’l Feth önsöz,giriş ve asıl metin kısmı olmak üzere 3 bölümden meydana gelmiştir.
Dursun Bey’in bu eseri bizzat içinde bulunduğu olayları anlatması bakımından 1.derecede bir kaynaktır.Ancak Dursun Bey’in eserinde kullandığı dil çok ağırdır.Arapça ve Farsça kelimelerin çok kullanıldığı eserde Fatih devri olayları ayrıntılı olarak anlatılmıştır.Bu bakımdan kendisinden sonra gelen tarihçilerin müracaat ettikleri önemli bir kaynaktır.Nitekim 16.yy.ın büyük tarihçilerinden Kemalpaşazade Tevarih-i Ali Osman’ının Fatih Sultan Mehmet’e ayrılmış olan defterini yazarken Dursun Bey’in eserinden çok yararlanmıştır.
2.Bayezıd Devrinde yazılmış olan önemli eserlerden biri de Mehmet Neşri’nin Cihânnümâ adlı eseridir. Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmayan Mehmet Neşri Bursa’da Müderrislik yapmış 1520 yılında orada vefat etmiştir.Mehmet Neşri’nin yazmış olduğu Cihânnümâ sekiz bölümden meydana gelen bir dünya tarihidir.Ancak bu eserden yalnız Osmanlı hanedanının tarihini anlatan 6.kısım zamanımıza kadar ulaşmıştır.Neşri Tarihi adıyla tanınmış olan bu eser 1492 yılında tamamlanmış o tarihlerde padişaha sunulmuştur.Neşri’nin Cihannüması 2.Beyazıd’ı öven bir kasideyle son bulmuştur.
2.Bayezid tarihçilerinden birisi de Mehmet b. Hacı Halil Konavi’dir.Karamani Mehmet Paşa’nın çağdaşı olan Hacı Halil Konya’da doğmuştur.Tarih-i Ali Osman adını verdiği eserini Fatih’in emri üzerine yazdığını söylemektedir.Hacı Halil Konavi eserini 2.Bayezıd Devrinde tamamlamış ve bu devri ilk yıllarındaki olayları ile bitirmiştir.
Aynı dönemin bir başka tarihçisi Sarıca Kemal’dir.Bergamalı olan Sarıca Kemal Fatih Sultan Mehmet ve 2.Bayezıd Devrinde yaşamış Edirne yakınlarında Hasköy2de Müderrislik yapmıştır.Sultan 2.Bayezıd’ın emriyle Selâattinnâme 1490 yılında tamamlanmış olup diğer kronikler gibi Osmanlıların Anadolu’ya gelmeleri ile başlamaktadır.
2.Bayezıd Devrinde yazılmış olan Tevarih-i Ali Osmanlardan biriside Behişti Sinan Çelebi’ye aittir.Sinan Çelebi manzum olarak yazımı olduğu bu eserinde oldukça ağır bir dil kullanmıştır.Bu eserin günümüze ulaşan ve son kısmı eksik olan bir yazması 1389 yılı olayları ile başlayıp 2.Mehmet’in ölümüne kadar gelmektedir.Bazı yerlerinde eksiklikler,bazı yerlerinde ilaveler bulunan diğer bir yazma ise 1502 yılı olayları ile bitmiştir.Eser henüz yayınlanmamıştır.
Görüldüğü gibi Osmanlı Tarih yazıcılığında 2.Bayezıd devrinde hem daha fazla hem de çok geniş ve ayrıntılı eserler kaleme alınmıştır.Bunun sebebi 2.Bayezıd’ın bütün ilim adamlarını himaye etmesi ve onları eser yazmaya teşvik etmiş olmasıdır.Onun için bu dönemde gerek Tarih alanında ve gerekse diğer ilim alanlarında önemli eserler meydana getirilmiştir.Osmanlı Tarih yazıcılığında çok daha hacimli ve çok ciltli eserlerin ise 2.Bayezid devrinden sonra yazıldığı görülmektedir.2.Bayezıd devrinden sonra genel tarihler yanında yalnızca bir hükümdar döneminin tarihini veya bir savaşı anlatan tarihler yazılmaya başlamış;Selimname, Süleymanname gibi eserler kaleme alınmıştır.Daha sonra Şeyhname türünde minyatürlü eserler ortaya çıkmış,bunu 17.yy.’ da yazılmaya başlanan Vak’anüvis tarihleri ve daha sonraki yüzyıllarda da Salnameler takip etmiştir.
13. yüzyıl sonlarında Kuzeybatı Anadolu’da kurulmuş olan Osmanlı devleti hakkında bilgi veren tarih kaynakları bu devletin kuruluşundan çok sonra, ancak 15. yüzyılın başlarından itibaren yazılmaya başlamışlardır. Bu bakımdan 15. yüzyılın ilk yarısı, özellikle 2. Murat devri Osmanlı tarih yazıcılığının başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Bu o zamana kadar tarihi eser yazılmamış anlamına gelmez. Elbette yazılmıştır ancak bu eserler günümüze ulaşmamıştır.
Osmanlı tarihi hakkında günümüze kadar ulaşan ilk kaynak, Ahmedî’nin 1390 yılında tamamlayıp Germiyanoğlu Süleyman Şah’a sunduğu İskendernâme isimli eserlerdir. Ahmedî mesnevi türündeki bu eserinin sonuna 15. yüzyıl başlarında, Yıldırım Bayezıd devrine kadar gelen olayları anlatan bir bölüm eklemiştir. Dâsitân-ı Tevârih-i Mülük-i Âl-i Osman adını taşıyan vekayinâme türündeki bu bölüm Osmanlı tarihi hakkında bilgi veren ilk Türkçe eser sayılmaktadır.
Asıl adı İbrahim lakabı Taceddin olan Ahmedî 2. Murat, Yıldırım Bayezıd ve fetret devrinde yaşamış bir divan şairidir.
Mesnevi özelliği taşıyan İskendernâme’de İslam tarihinde daha çok efsanevi şahsiyetiyle tanınan Makedonya kralı Büyük İskender’in hayatı ve kahramanlıkları anlatılmaktadır. İskendernâme 1390 yılında tamamlanmıştır. Daha sonra Ahmedî Emir Süleyman2nın yanında bulunduğu sırada bu eserin sonuna Yıldırım Bayezıd’e kadar gelen bir Osmanlı tarihi eklemiş ve bunu 1410 yılında 1.Bayezıd’ın oğlu Emir Süleyman’a takdim etmiştir. Dasitân-ı Tevârih-i Mülük’i Âl-i Osman adını taşıyan 334 beyitlik bu bölüm Ertuğrul Gazi’den başlayarak Emir Süleyman’a kadar gelen Osmanlı tarihi hakkında bilgi veren günümüze ulaşmış ilk manzum eser olan Dâsitân Emir Süleyman’ı öven mısralar ile son bulmuştur. Ahmedî’nin bu manzum eserinden başka 2. Murat devrine kadar Osmanlı tarihi hakkında yazılmış olan herhangi bir tarih eseri bilinmemektedir.
2. Murat devrinde olayların günü gününe kaydedilmiş olduğu kronolojik takvimlerin yazılmaya başlandığı görülmektedir. Ahmedî’nin eserinden sonra günümüze ulaşmış olan ilk Osmanlı tarihleri bu “Takvim”lerdir. Saray Takvimleri de denilen bu metinler çok kısa olup olaylar, eserin yazıldığı yıldan geriye doğru gidilerek yazılır.
Bu eserlerde sadece hükümdarların doğumları, tahta çıkışlarıyla önemli fetihleri ve ölüm tarihleri hakkında bilgi bulunmaktadır. Ne zaman ve kim tarafından yazıldığı belli olmayan bu eserlerde güneş ve ay tutulmasından yıldızların durumu ile önemli günler, uğurlu ve uğursuz olaylardan da bahsedilmiştir.
2. Murad’a takdim edilen çeşitli konulardaki eserler arasında Osmanlı tarihi bakımından en önemlisi Kâşifi’nin Farsça olarak yazdığı Gazanâme-i Rum isimli eseridir. 2. Murad devrinin manzum bir şehnâmesi olan bu eser Fatih’in düğünü ile son bulmaktadır.Fatih Sultan Mehmet dönemi siyasi bakımdan olduğu gibi, ilim hayatı ve buna paralel olarak tarih yazıcılığı açısından da tam bir yükselme dönemidir. 2.Murat zamanında başlayan Tevârih-i Âl-i Osman ve Takvim geleneği Fatih devrinde de devam etmiş,bunun yanında Tursun Bey ve Ebu’l Hayr gibi tarihçiler,yazmış oldukları eserlerini Fatih Sultan Mehmet’e ithaf etmişlerdir.Ayrıca yine bu devirde Şükrüllah,Enveri ve Karamani Mehmet Paşa gibi tarihçilerin yanı sıra, eserlerinin tamamını Osmanlı Tarihine ayırmış olan Âşıkpaşazâde ve Oruç B.Adil gibi tarihçiler yetişmiştir.Yine bu dönemde Hrıstiyan Devletlere karşı yapılan gazaları anlatan ve Gazavatnâme adını alan eserlerin yazıldığı görülmektedir.
Osmanlı Tarihi yazıcılığında Ahmedi’den sonra gelen tarih yazarı, eserini Fatih Devrinde kaleme almış olan Şükrullah’tır.Aslen Şirvanlı olan Şükrullah 1409 yılında Osmanlı hizmetine girmiş, Fetret Devri’nin sonu ile 1.Mehmet, 2.Murat ve Fatih Sultan Mehmet devirlerinde yaşamıştır.Özellikle 2.Murat zamanında dikkat çekerek padişahın teveccühünü kazanmış ve elçilik göreviyle önce Karamanoğulları’na daha sonra da Karakoyunlu Sarayı’na gönderilmiştir.1488’de İstanbul’da vefat etmiştir.Şükrullah 1456-1459 yılları arasında Behçetü’t Tevârih adını taşıyan Farsça kısa bir tarih yazmış ve eserini devrin sadrazamı Mahmut Paşa2ya sunmuştur.Şükrullah’ın bu eseri 13 bölümden meydana gelen bir dünya tarihi olup son bölümü Osmanlı Tarihi’ne aittir. Bu bölüm Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Fatih Devri’ne kadar meydana gelmiş olan olayları ele almaktadır.Eser Fatih Sultan Mehmet ile Veziri Mahmut Paşa’yı öven sözlerle bitmektedir.
Osmanlı Tarih yazarlarından 3.sü Enveri’dir.Hayatı hakkında hazır bir bilgi bulunmayan Enveri, Fatih ve 2.Bayezid devrinde yaşamış olup tam bilinmemektedir.Enveri onun takma adıdır.Ulema’dan veya din adamlarından olması ve belki de imam sıfatıyla 2.Mehmet’in fetihlerine katılmış olması muhtemeldir.Enveri Düstunâme adıyla manzum bir tarih yazmıştır.Enveri, Sadrazam Mahmut Paşa adına kaleme almış olduğu bu eserini 1465 yılında tamamlamıştır.Enveri eserini Kitap adı verilen 3 bölüme ayırmıştır.1.bölümde Peygamberler Tarihi’ni, 2.bölümde Aydınoğulları beyliği Tarihi’ni ve son bölümde de Fatih’e kadar gelen Osmanlı Tarihi’ni anlatmıştır.Bu 3. kısım çok kısadır.Kendisinin söylediğine göre bu kısım, Teferrüdname adını taşıyan ve Osmanlı Hanedanlığının Tarihi’ni daha detaylı anlatan başka bir kitabın özetidir.
Enveri’den sonra gelen tarih yazarı Karamani Mehmet Paşa’dır.Nişancı, Sadrazam, Tarihçi ve Şair olan Mehmet Paşa Konya’da doğmuştur.Mevlana Celaleddin Rumi’nin soyundan gelen
Arif Çelebi’nin oğludur.İlk tahsilini Konya’da tamamladıktan sonra İstanbul2a gelerek burada iyi bir eğitim görmüştür.Şükrullah ve Enveri gibi o da Sadrazam Mahmut Paşa’nın himaye ettiği alimler arasına girmeyi başarmıştır.Fatih Devrinde çeşitli devlet görevlerinde çalışmış gösterdiği başarı üzerine padişah tarafından 1478 yılında Sadrazamlık makamına getirilmiştir.Ancak Fatih’in ölümünde 1 gün sonra 4 Mayıs 1481’de isyan eden Yeniçeriler tarafından Cem Sultan taraftarı olduğu için öldürülmüştür.Fatih Sultan Mehmet gibi büyük bir hükümdarın sadrazamı olan Karamani Mehmet Paşa, yazmış olduğu Tevarihü’s-Selâtini’l-Osmaniye adlı eseriyle devlet adamlığı yanında ilk Osmanlı Tarihçileri arasında da yerini almıştır.Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 1480 yılına kadar gelen olayları .anlatan bu eser,bütünüyle Osmanlı Tarihi’ni ele alan ilk kaynaktır.Karamani Mehmet Paşa Arapça yazmış olduğu bu eserini Risale adını verdi.Bu eseri 2 bölüme ayırmıştır.1.bölümde Osmanlı devletinin kuruluşundan Fatih’in tahta çıkışına kadar geçen olayları, 2. bölümde ise Fatih Sultan Mehmet döneminde geçen olayları anlatmıştır.
2.Bayezid devrinde kaleme alınmış olan Osmanlı Tarihlerinin birincisini Aşıkpaşazade’nin Tevarih-i Ali Osman isimli eserdir.Aşıkpaşazade eserini Türkçe olarak kaleme alan ilk Osmanlı kronik yazarıdır.Asıl adı Derviş Ahmed bin Şeyh Yahya olan Aşıkpaşazade 14.yy şairlerinden Aşıkpaşa neslindendir.1400’de Amasya’da doğduğu ve çok uzun yaşadığı biliniyor.Çelebi Mehmet ve 2.Murat devirlerinde birçok sefer
katılan Aşıkapaşazade 1437’de hacca gitmiş, döndükten sonra Üsküpe giderek orada Paşa Yiğitoğlu İshak Bey in himayesinde pek çok akına katılmıştır.İstanbul!un Fethinde de bulunan Aşıkpaşazade’ye fetihten sonra İstanbul’da bir ev verilmiş, hayatının geri kalan hayatını büyük dedesi Aşık Paşa adına Fatih’te yaptırmış olduğu mescidde geçirmiştir.Eserini tamamlamış olduğu 1484 yılından sonra öldüğü tahmin edilmektedir.
Aşıkpaşazade hayatının son yıllarında Menakıp veya Tevarih-i Ali Osman adıyla anılan bir eser kaleme almıştır.Türkçe nesir olarak yazılmış ilk Osmanlı Tarihi olan bu eser Aşıkpaşazade Tarihi olarak da bilinmektedir.Aşıkpaşazade, eserindeki ifadesine göre,Fetret Devrinde şehzadeler arasındaki taht mücadelelerine şahit olmuş,Çelebi Mehmet’i 1413 yılında kardeşi Çelebi Musa üzerine gönderdiği orduya katılmış yolda hastalanarak Geyve’de Orhan Gazi’nin imamının oğlu olan Yahşi Fakıh’ın evinde istirahat için kalmıştır.Aşıkpaşazade, Yahşi Fakıh’ın evinde kaldığı bu sırada onu Yıldırım Bayezıd Devri sonlarına kadar gelen Menâkıbnâme isimli eserini görüp okuduğunu ve kendisinde tarih yazma isteğinin orada başladığını belirtmiştir.
Aşıkpaşazade Tarihi bütünüyle Osmanlı Tarihini ele alan ilk Türkçe eserdir.Aşıkpaşazade eserinde Osmanlı Devletinin kuruluşundan 1478 yılına kadar meydana gelen olayları sade bir Türkçe ile anlatmıştır.Onun eseri 15.yy Anadolu Türkçesi’nin en güzel örneklerinden sayılmaktadır.Aşıkpaşazade eserini Bâb adını verdiği küçük başlıklara ayırmış,akıcı üslubunu zaman zaman şiirlerle süslemiştir.Eserdeki kısa başlıklar bazen soru cevap şeklinde bitmektedir.Kronik yazarı,sanki kalabalık bir dinleyici karşısında eserini okurken,dinleyenlerin soru ve itirazlarına cevap vermektedir.Aşıkpaşazade’nin eser aynı zamanda bir halk destanı şeklindedir.Eser adeta gazaya giden ordunun maneviyatını artırmak
için destane bir şekilde kaleme alınmıştır.Aşıkpaşazade olayları anlatırken zaman zaman tahlile de tabi tutmuş,şahsi düşüncelerini de kimseden çekinmeden söylemiştir.
Aşıkpaşazade eserini yazarken 1402 yılına kadar olan olaylar için Yahşi Fakih’in Menakipname’sinden yararlanmıştır.
2.Bayezıd Devrinde yazılmış olan bir başka Tevarih-i Ali Osman Oruç b.Âdil’in yazmış olduğu eserdir.Hayatı hakkında çok fazla bilgi olmayan Oruç b.Âdil Edirne’de doğmuş memuriyete başlayınca katiplik yapmıştır.Oruç Bey olarak da anılır.Eseri Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 1484 yılına kadar gelmektedir.Onun Kroniği Anonim Tevarih-i Ali Osman’larla benzerlik göstermektedir.Bu durum Oruç b. Adil’in muhtemelen Anonimlerle aynı kaynağı kullanmış olduğunu akla getirmektedir.Aşıkpaşazade ile çağdaş olan Oruç b.Adil’de eserini çok sade bir dil ile yazmıştır.
2.Bayezıd döneminden itibaren genel Osmanlı Tarihi yanında, yalnızca bir padişah devrindeki olayları anlatan eserlerin yazılmaya başladığı da görülmektedir.Bu tür eserlerin ilk örneği 2.Murat,Fatih Sultan Mehmet ve 2.Bayezıd devrine yaşamış olan Dursun Bey’in Fatih Dönemi için yazmış olduğu Tarih-i Ebu’l Feth isimli eserdir.Tursun Bey şeklinde anılır.Hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur.Ancak Tımarlı Sipahi’nin yada Ümerâ’dan birinin oğlu olduğu ve İstanbul’un Fethinde bulunduğu ve fetihten sonra Fatih’in emriyle şehrin tahriririni yaptığı anlaşılmaktadır. İstanbul’da bulunduğu zamanlar Defterdarlık yapmıştır.2.Bayezıd
Devrinde emekli olmuş ve Tarih-i Ebu’l Feth adını verdiği eserini 1490-1495 yılları arasında kaleme almıştır.
Dursun Bey Fatih Sultan Mehmet’in gaza ve fetihlerini anlatmak için yazmış olduğu eserini 1488 yılına kadar getirmiştir.Tarih-i Ebu’l Feth önsöz,giriş ve asıl metin kısmı olmak üzere 3 bölümden meydana gelmiştir.
Dursun Bey’in bu eseri bizzat içinde bulunduğu olayları anlatması bakımından 1.derecede bir kaynaktır.Ancak Dursun Bey’in eserinde kullandığı dil çok ağırdır.Arapça ve Farsça kelimelerin çok kullanıldığı eserde Fatih devri olayları ayrıntılı olarak anlatılmıştır.Bu bakımdan kendisinden sonra gelen tarihçilerin müracaat ettikleri önemli bir kaynaktır.Nitekim 16.yy.ın büyük tarihçilerinden Kemalpaşazade Tevarih-i Ali Osman’ının Fatih Sultan Mehmet’e ayrılmış olan defterini yazarken Dursun Bey’in eserinden çok yararlanmıştır.
2.Bayezıd Devrinde yazılmış olan önemli eserlerden biri de Mehmet Neşri’nin Cihânnümâ adlı eseridir. Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmayan Mehmet Neşri Bursa’da Müderrislik yapmış 1520 yılında orada vefat etmiştir.Mehmet Neşri’nin yazmış olduğu Cihânnümâ sekiz bölümden meydana gelen bir dünya tarihidir.Ancak bu eserden yalnız Osmanlı hanedanının tarihini anlatan 6.kısım zamanımıza kadar ulaşmıştır.Neşri Tarihi adıyla tanınmış olan bu eser 1492 yılında tamamlanmış o tarihlerde padişaha sunulmuştur.Neşri’nin Cihannüması 2.Beyazıd’ı öven bir kasideyle son bulmuştur.
2.Bayezid tarihçilerinden birisi de Mehmet b. Hacı Halil Konavi’dir.Karamani Mehmet Paşa’nın çağdaşı olan Hacı Halil Konya’da doğmuştur.Tarih-i Ali Osman adını verdiği eserini Fatih’in emri üzerine yazdığını söylemektedir.Hacı Halil Konavi eserini 2.Bayezıd Devrinde tamamlamış ve bu devri ilk yıllarındaki olayları ile bitirmiştir.
Aynı dönemin bir başka tarihçisi Sarıca Kemal’dir.Bergamalı olan Sarıca Kemal Fatih Sultan Mehmet ve 2.Bayezıd Devrinde yaşamış Edirne yakınlarında Hasköy2de Müderrislik yapmıştır.Sultan 2.Bayezıd’ın emriyle Selâattinnâme 1490 yılında tamamlanmış olup diğer kronikler gibi Osmanlıların Anadolu’ya gelmeleri ile başlamaktadır.
2.Bayezıd Devrinde yazılmış olan Tevarih-i Ali Osmanlardan biriside Behişti Sinan Çelebi’ye aittir.Sinan Çelebi manzum olarak yazımı olduğu bu eserinde oldukça ağır bir dil kullanmıştır.Bu eserin günümüze ulaşan ve son kısmı eksik olan bir yazması 1389 yılı olayları ile başlayıp 2.Mehmet’in ölümüne kadar gelmektedir.Bazı yerlerinde eksiklikler,bazı yerlerinde ilaveler bulunan diğer bir yazma ise 1502 yılı olayları ile bitmiştir.Eser henüz yayınlanmamıştır.
Görüldüğü gibi Osmanlı Tarih yazıcılığında 2.Bayezıd devrinde hem daha fazla hem de çok geniş ve ayrıntılı eserler kaleme alınmıştır.Bunun sebebi 2.Bayezıd’ın bütün ilim adamlarını himaye etmesi ve onları eser yazmaya teşvik etmiş olmasıdır.Onun için bu dönemde gerek Tarih alanında ve gerekse diğer ilim alanlarında önemli eserler meydana getirilmiştir.Osmanlı Tarih yazıcılığında çok daha hacimli ve çok ciltli eserlerin ise 2.Bayezid devrinden sonra yazıldığı görülmektedir.2.Bayezıd devrinden sonra genel tarihler yanında yalnızca bir hükümdar döneminin tarihini veya bir savaşı anlatan tarihler yazılmaya başlamış;Selimname, Süleymanname gibi eserler kaleme alınmıştır.Daha sonra Şeyhname türünde minyatürlü eserler ortaya çıkmış,bunu 17.yy.’ da yazılmaya başlanan Vak’anüvis tarihleri ve daha sonraki yüzyıllarda da Salnameler takip etmiştir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)